13/Muhtaç

1.1K 137 59
                                    

Medyadaki aşağıda bahsettiğim çerçevedeki fotoğraf.

İyi okumalar 💜

××××××××

Hatırlamıyordu işte, bazen ben de unutmak istedim. Üstelik dün olan şeylerden sonra kendimi büyük bir uçurumdan bırakmak istedim. Yapamazdım, korkaktım. Lakin artık ona yanaşmaya ihtiyaç duydum.

Şimdi ise karşılıklı kahve içiyorduk. Acıydı kahvelerimiz, tıpkı hayatlarımız gibi. İçmekte ısrarcı olsa da yüzündeki o ekşiliği yakalıyordu gözlerim. Sırf bana ayak uydurmak için acı kahveme ortak oluyordu.

Bir manzarama bir de bahçeme baktım. Tanrının en güzel eseri olduğu gerçeği aklıma doldukça kendimi şanslı hissettim. İster istemez ona iltifat etme isteğim artıyordu.

"Şu anda size güzel bir söz söyleyebilmek için tonlarca kitap okumuş olmayı isterdim." Gülümseyip telvesi ağzıma dolan kahveyi süslü masamın üzerine nazikçe bırakıp utançtan kızaran küçüğüme döndüm. "Gene de az gelişmiş cümlemi söylemeden içim rahat etmeyecek." Eskiden olsa benim de yanaklarım al al olurdu. Küçüğümün üzerimde bıraktığı etki öylesine fazlaydı ki kendimi iltifat ederken buluyordum.

Her saniye...

"Sizi tanıdığıma çok sevindim." Gülümseyip benim gibi kahvesini masanın üzerine bıraktı. Kahvenin telvesini bile içmiş olduğu gerçeği gözlerimi kısmama sebep olurken bahçeme döndüm. Gülmemeliydim, bu onun cahilliği değildi. Hiç acıyı tatmamıştı sadece.

Ona ayak uydurmak için ben de telvemi içtim. Dişlerimin arasında bıraktığı tat rahatsız edici olsa da tıpkı onun şu an yaptığı gibi küçük bardağıma koyulan suyu kafama dikledim.

İltifatımdan sonra ağzını dahi açmadı. Belki de beğenmedi.

Gözünü uzaklara dikti. Çekmeye can atılan bir ceza kadar güzeldi.

Aramızdaki sessizliği dolduran yaprak sesleriyle biraz da olsun rahatladım. En azından onlar beni yalnız bırakmadı. Heyecanımı atmaya çalıştım.

"Bay Jeon." Meraklı gözlerle yanımda oturan sevgilime döndüm. Uzaklara bakan güzel gözleri bana değdikçe gerildim. "O kadar mutluyum ki..." Tekrardan uzaklara daldı. "Ölecek miyim ne?" Duyduğum şeyle kalbim sıkışırken yerimde rahatsızca kıpırdandım. Böyle sözler hiç yakışmıyordu güzel dudaklarına.

"O halde ben de öleceğim." Kahkaha atıp hiç beklemediğim bir anda cebinden sigara paketini çıkarıp masanın üzerine koydu. Benim çiçeğim zehir mi içiyordu?

"Sakın." Dedim kırgın çıkan sesimle. "Sakın bana kendinizi bu iğrenç otla zehirlediğinizi söylemeyin." Paketin kapağını açıp içinden bir dal lavinia çıkardı. Şaşırdım, içindeki sigaralar neredeydi?

"Oksijen denilen zehir çok mu sağlıklı Bay Jeon?" Cevabını bilmediğimden uzaklara daldım. Daha da konusunu açmadık lakin aklıma takılan onca soruyu geri de atamadım. Sürekli sormak, sorgulamak istedim. Haddim olmasa da.

"Hani iyiydiniz Bay Park? Şimdi dilinizden ölüm düşmüyor." Omzunu silkip lavinia dolu paketi bahçeye fırlattı. Bugün biraz sessiz, biraz mutsuzdu.

"Haklısınız Bay Jeon." Daha da ağzını bıçak açmadı zaten. Benim gibi bahçemin beyaz zeminine dalıp gitti. Ne ben çıkarabildim gözlerini topraktan ne de rüzgar. Sanki sonunu biliyormuş gibi öylece daldı benim küçüğüm. Dalmaması gereken dipsiz sınırlara.

×××

Günler onu elimden alsa da aynamın buğulanmış camında gözlerini aradım. Belimin altını kapatan havluyu düzeltirken bile aklımdan gitmedi çehresi. Hala daha gözlerim onun yokluğunu kabul edemedi.

Doctor 'JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin