gücenen hesabını görmek haddime bile düşmedi, soluk bir gece yarısıydı.

15.4K 2.3K 1.1K
                                    

birazcık.. yorum..azıcık..

salonumuzdaki kanepede oturuyordum, sabahın yedi buçuğunu ettim. yüreğimi kendine ait bir sızıya boğan bir şeylere sahiptim, bu şeye bir isim koyamıyordum. gece boyunca uyumadım, kız kardeşim bir kere yanıma uğradı. çekinir benden, babam sarıldığımızı görse kötü kötü bakardı. ona kollarımı açmadım, sakince tebessüm etmekle yetindim. o da bu ailede büyüyen bir kadındı, bu tebessümümle dahi bahar bahçe olduğunu bilirdi. samimiyetimizin kınanmayacağını bilse onu öpe öpe seveceğimi anlardı. yine de bizim için bu yeterdi. neden uyumadığımı bile sormadı, alınmadım. sorsa anlatmazdım. parmaklarım arasında tuttuğum dalın verdiği koyu gri soluğun leş kokusu tenime sindi. bu gece boyunca içtiğim sekizinci sigaraydı. niyetim ciğerlerimi küle çevirmek gibi görünüyordu ve halbuki bunun için pek gençtim. çok şey düşündüm, kendime sığdıramadığım şeyler vardı. bir sabah kafka gibi böcek olarak uyansam, bunca gurur ve onurun içerisinde leşin peşinde koşsam daha iyi hisseder miydim artık? bilemiyordum. kafam kocaman olmuştu, iç sesime söylediğim yalanlar sebebiyle hayalimde burnum bile uzuyordu. kibrimi zımparalayıp adam edecek, beni babamın elinden alacak bir gepetto ustam da yoktu.

taehyung'un ailesi için atan damarları gözümün önünden gitmiyordu.

annemin uyandığını zemine vuran terlik sesinden anladım. içimdeki balon giderek daha da şişti, göğüs kafesime dayandığını hissettim. oysa en doğru aile bizsek, en iyi yolda yürüyen aile bizsek bunun da aynı orantıda güzel hissettirmesi gerekmez miydi? evin oğlan çocuğu olarak annemin adım seslerinin dahi beni boğuyor oluşundan felaket şikayetçiydim. istemeden taehyung ve onun ailesini düşünüyordum. pekâlâ, benim tarzıma fenasından terslerdi lâkin onlarda beni çeken tek şey birbirlerini aile oldukları için değil, insan oldukları için seviyor olmalarıydı. ben annemi beni doğurduğu için her şeyiyle sevmek zorundayken, taehyung annesini eleştirip ona el ayak olabiliyor ve sevmediği yönlerinden söz edebiliyordu. onlardaki sevgisizlikte dahi kocaman bir sevgi varken, bizim ailemizin merhameti bile kocaman bir acımasızlığı doğuruyordu. çok soğuktuk, netçe üşümüştüm ilk kez. annem gelip salonun penceresini örttü sonra, beni üşütenin esen yel olduğunu anladım. güldüm.

kahvaltıyı hazır etmek için okuluna hazırlanan kardeşimi apar topar odasından çağırdı annem. ben de yardım edebilirdim ama kabul etmezdi. zaten bana yardım etmemi teklif etmek yerine bir sıra azar çekti. okulu işe gitmek için dondurduğumu fakat sokakta sürtüp taehyung şeytanıyla dalaşmak dışında bir halt etmediğimden yakındı. haklıydı, dükkana uğramalıydım lâkin hiç mi hiç içimden gelmiyordu. onu geçiştirdim, beni sigara paketlerimi atmakla tehdit etti. liseli bir oğlan olsam fena içerlerdim buna, yine güldüm çünkü artık aileme karşı başka bir şey yapmak içimden gelmiyordu.

babam, odadan seslenip anneme gömleğini hazır etmesi emrini verdiğinde hızlandırdığım düşüncelerimin koptuğunu ve gerçek dünyaya döndüğümü hissettim. sevgi, anlayış ve hoşgörü gibi kavramların hayalini kurmak beni şu konumda mahvederdi. beklenti yaratmamalıydım. rutine bağladığım yaşantıma devam etmeliydim. uyan, babanın oturmanı şart koştuğu kahvaltı sofrasına otur ama üç beş lokma dışında hiçbir şeye elini sürme, babandan sonra evden çık ve ipi kopmuşlar gibi dolan, taehyung'la dalaş, eve dön, azar ye ve ölü gibi uyu. buydu işte fakat yine de annemin taehyung'un annesi hakkında sürekli çene çalması başım dik bir şekilde taehyung'a yumruk sallamama engel oluyordu.

bu yüzden kanepeden aniden yükselen ateşimle doğruldum. bu zamana dek sıcağı görmemiştim, bu hissi çözemedim fakat anneme karşı, onun adına büyük bir utanç doluydum. bu yüzden büyük adımlarla kapıya ilerlemeye koyuldum. kulpu tuttuğum anda kalın ve buz gibi bir ses beni durdurdu. "nereye?" sorulması gerekli bir soruydu, kabul. fakat istemiyordum işte, çok daralmıştım, fena boğulmuştum. arkamı dönmedim, babama çevriliydi sırtım. "dışarı." dedim onun gibi mesafeli bir sesle zira sesimi titretecek olursam kararsızlığımı hissederdi, biliyordum. "geç, otur kahvaltı sofrasına." dedi ve gömleğinin kol düğmesini ilikledikten sonra sandalyesine ilerledi. gözlerimi kırpıştırdım ve kapı kolunu indirdim. kilidin dilden kurtulduğunu belirten tok ses ile birlikte babamın adım sesleri durdu. ürktüm.

litost. ✔Where stories live. Discover now