aşkım, kederim, gönlüm! sustukça hoş geçimlim, dile geldikçe parlayan alevim..

12.1K 1.5K 593
                                    

"jeongguk," diyordu taehyung tam karşımda. yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı. uzun parmakları kucağında tuttuğu tepsiyi sertçe sarmıştı. "birazcık da olsa yemelisin. iki gün tek gecedir bomboş miden. rahatsızlanacaksın." bu cümleyi uyandığımız andan beri sanıyorum ki onuncu kuruşuydu ve ben ya yanıtsız bırakıyor, ya da ısrarını reddediyordum zira midemi düşünecek bir hâlde hissetmiyordum. sadece yatakta oturuyor ve tırnak etlerimi kemirmeyi tercih ediyordum işte.

"aç değilim.." diye yanıtlamayı seçtim güçsüz, havada asılı kalan bir sesle. ardından burnumu çektim ve elimi ağzımdan çekerek yüzümü sıvazladım. alnıma doğru düşen saçlarım geriye doğru savruldu bu hareketimle. taehyung'un sıkıntıyla iç çektiğini duydum. onu sahiden zorlamak, yormak istemiyordum fakat içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. vücudumun ağrıdığını hissediyordum adeta. yersem kusarmışım gibi geliyordu.

taehyung, birazcık ötemde oturan bedenini hafifçe yerinde doğrularak yanıma taşıdı ve hemen karşıma oturdu. tırnak derilerimi yolduğum ve yara bere içinde kalan parmaklarıma doğru uzandı ve avuçlarının içerisine aldı. başım önüme doğru eğik olduğundan hafifçe aşağıya, yüzüme doğru eğildi ve gözlerimizi kenetlemek istediğini belli etti. bu yeterli gelmemiş olacak ki, yüzünü gerdanıma gömüp dudaklarını yumuşak bir öpücük edasıyla çene altıma bastırdı ve destek alarak başımı yukarıya doğru kaldırdı. sesli bir nefesi burnumdan bırakırken boynumu onun öpüşüne bastırdım ve ellerimden biri omzunu buldu. hemen ardından aynı noktaya gerçek bir öpücük kondurdu ve geriye çekilerek istediği gibi bakışlarımızı birbirine kilitledi. gözlerinde endişe, büyük bir sevgi ve şefkat görüyordum. bakışları bana nedensizce yumuşacık olan her şeyi hatırlatıyordu.

"kimse umurumda değil, jeongguk, hiçbir kimse. sadece seni önemsiyorum ve.." diye mırıldandı bana bakarak. iyice uzamış olan, gözlerimin önüne düşen saçlarıma uzanarak geriye doğru taradı konuşma esnasında. "ve eğer sana iyi bakamazsam kendime çok kızarım. başına bir şey gelirse, minicik soğuk algınlığı dahi geçirsen çok üzülürüm ben. beni üzmek ister misin?" tane tane anlattığı şeye başımı olumsuz şekilde sallayarak cevap verdim. elbette onu üzmek istemezdim ben, gözleri parlasın diye her şeyleri de yapabilirdim. "o hâlde yapmamız gerekeni biliyorsun.." diyerek devam etti ve arkasında kalan tepsiyi önüme doğru sürükleyerek başıyla işaret etti. yutkundum ve gözlerimi kırpıştırdım. önümdeki yemek hiç iç açıcı gelmiyordu ve tabaklanmış yiyeceklere baktığımda mideme kramplar giriyordu. yüzümü buruşturur gibi olduğumda taehyung, "hadi, bebeğim.." diyerek yeniden varlığını belli etti. sakince tepsideki çatala uzandım. taehyung minikçe gülümsedi.

ağır hareketlerle minik bir lokmayı ağzıma attığımda gözlerinin ışıltısının yeniden oraya yerleştiğini gördüm. memnun olmuştu. bu durum sıradaki lokma ile daha çabuk buluşmamı sağladı. "taehyung.." diye söyledim yediklerimi çiğnerken. kaşları minikçe yukarı kalktığında bunun bir nevi 'efendim' demek olduğunu sezdim ve aldığım onayla konuşmaya devam ettim hızlıca. "anne ve baban.. onlara çok ayıp oldu. eğer burada kalmamı istemezlerse anlarım. bana söyle tamam mı, çekinme söylemeye. çok haklılar çünkü beni ağırlamak istememekt-" taehyung'un az önce havalanan kaşlarının bu kez gittikçe çatıldığını görmek cümlelerimin yavaş yavaş sessizleşmesine, en sonunda kesilmesine neden oldu. öylece yüzüne baktım en sonunda. sessizce.

"ne diyorsun, jeongguk?" dedi hafif azarlar gibi. "sence böyle bir şey yapabilirler mi? ben izin verir miyim? neler düşünüyorsun, yapma kendine böyle.." diyerek kızgınca uyarısını yaptığında gözlerimi kaçırma ihtiyacı hissettim. benim durumumda olsa, aslında oldukça mantıklı konuştuğumu anlardı fakat şimdi sadece dışarıdan bakabiliyordu. bunca yıldır hayatlarının içine edilmesine sessiz kaldığım insanların evinde sığıntı gibi kaldığım, ağlayarak burayı bulduğum için kendimi kötü hissediyordum biraz. iğrenç bir vaziyetteyken, ağlıyorken kapılarına dayanıp onları bana iyi davranmak zorunda bırakmışım gibi olmuştu. eğer normalce çalsaydım o kapıyı, bayan kim belki de bu kadar nazikçe açmaz ve bana 'oğlum!' demezdi. insanlar bana isteyerek söylemezdi bu hitabı genelde.

litost. ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin