aşk, belki onun gibi bir erkekle tanışmak; gözlerden uzak gizli gizli buluşmak.

16.1K 2K 1.2K
                                    

HADİ GEEL BULUŞALIM ESKİ KÖPRÜNÜN ALTINDAA KİMSELER GÖRMESİNN

köprüaltı dinleyin bu bölüm tamam mı?? iyi okumalaar!

"ulan versene topacımı!" diye sitem ettim bir ayağımı yere vurarak. karşımdaki, yaklaşık on iki yaşlarında olan ve elindeki topacı sıkı sıkıya tutan çocuğa kötü kötü bakıyordum tam da şu an. o da benim gibi çattığı kaşları ve meydan okuyan gözleriyle suratımı izliyor, oturduğu kaldırım taşında sızlanıyordu. "verilen mal geri alınmaz, hyung!" diye bağırınıp duruyordu fakat kesinlikle umurumda olduğu söylenemezdi. "hiç de bile." diyor ve omuz silkiyordum her seferinde. "yanlışlıkla verdim onu sana! benim o." ve yine aynı döngüye giriyorduk. inatçı, savaşçı ruhlu bir çocukla karşı karşıyaydım ve tombul yanaklarını ısırmak pahasına dahi olsa topacı ondan alacaktım. ikinci bir tane daha alacak param yoktu ve tahmin edersiniz ki, işlerin aslını öğrendikten sonra taehyung'u mutlu etme isteğim geri gelmişti.

hyorinlerin oraya arka bahçelerindeki engin duvardan atlayarak girmiş ve girerken de erik ağacından birkaç erik yürütmüştüm. erkek kardeşi ön bahçede oyuncaklarla oynadığından dolayı çabucak topacı alır ve giderim diye düşünüyordum lâkin çocuk epey zor çıkmıştı. oyuncağımı bana vermiyordu bile! uzun bir süre avcumdaki erikleri teker teker yerken konuşarak ikna etmeye çalışmıştım onu fakat anlayacağınız üzere nuh diyor peygamber demiyordu.

avcumdaki erik çekirdeklerinden birini huysuzca kafasına doğru attım ve çattığım kaşlarımla, "of ama hadisene shingyu!" diye sızlandım. gerçekten aşırı huysuzlanmıştım zira istediğime erişmem fazla uzun sürüyordu. üstelik taehyung'un mutluluğu söz konusuydu. çocuk, erik çekirdeğinden kıvrak bir hareketle kurtulduktan sonra memnuniyetsiz ifadesini benim gözüme sokarcasına suratıma baktı. "karşılığında ne alacağım hyung?" diye sordu. resmen beni köşeye sıkıştırmıştı çünkü herhangi bir karşılık vermek kesinlikle istemiyordum.

bugün beş yüzüncü kez yaptığım gibi ofladım ve kaldırımda oturan çocuğun yanına çömeldim. küçük gözleri hareketimi takip ederken fikir sunmak adına düşündüm. onlu yaşlarındaki birine ne yapabilirdim ki? "para vereyim?" diye mırıldandım fakat bir yandan da bunu kabul etmemesi için dua ediyordum. az bir miktarda para verebilirdim ancak ona da razı geleceğini hiç sanmıyordum çünkü topacın fiyatının dörtte biri ancak ediyordu. "karşılığında para teklif etmen suç işliyormuşuz gibi hissettirdi!" oğlanın heyecanlı bağırmasıyla gülmeden edemedim. suç kavramı hakkındaki sınırlı bilgisini aksiyon ve dandik polisiye filmlerinden edinmiş olduğu çok açıktı.

"o zaman.." diye mırıldandım ve yeni bir fikri ortaya attım çabucak. "bir hafta boyunca okul çantanı taşıyayım.." bu fikir ona cazip gelmiş gibisine gülümsedi ve anlaştığımızı belirtmek için, el sıkışmayı amaçlayarak küçük elini bana uzattı. bu hareketine de güldüm çünkü ciddili rol kesiyordu. bu kadar kolay olacağını yarım saat önce anlasaydım başıma güneş geçme riskinden kurtulmuş olabilirdim aslında.. uzattığı eli kavradığım ve aşağı yukarı salladım. basbayağı el sıkıştık hani. sonrasında topacı bırakması için avcumu uzattım ona. topacı vereceği için üzülebileceğini düşünmüştüm lâkin oyuncağı hevesle avcuma bıraktığında ben de oldukça mutlu olmuştum. o an azmimi gerçekten takdir ettim.

boş olan elimle shingyu'nun saçlarını karıştırdım ve ayaklanarak ön bahçenin çıkış kapısına doğru ilerledim. bir yandan da bana el sallayan çocuğa, "eriklerinize dadandığımı annene falan söyleme sakın ha!" falan gibi çıkarımı işliyordum beynine. annesi meyve ağaçları konusunda fazla hassastı çünkü.. bunu öğrenseydi yakaladığı yerde kafamı kırabilirdi. ayrıca özürler dileyerek söylemeliyim ki shingyu'nun çantasını falan taşımayacaktım. sadece topacı almamı sağlayacak bahaneler bulmaya çalışıyordum. eh, yaptığım kötülük gibi görünebilirdi fakat tek amacım çocuğun dünyanın adiliği ile erken yaşta tanışması falandı. asla başka bir amacı yoktu..

litost. ✔Where stories live. Discover now