kalbindeki acıları çekinmeden bana getir, sen tükenme beni bitir.

10.8K 1.5K 1.6K
                                    

olumsuz örnek oluşturabilecek davranış ve travma tetikleyici unsur içeriyor bu bölüm. nasıl yazdım bilinmez ama uyarımı yapmak, sizi kötü etkilemek istemiyorum. bunlardan yıpranan biriyseniz rica ediyorum çok da detaylı okumayın buraları...

taehyung, akşama kadar takıldığımız randevumuzun sonunda beni otogara bırakmıştı. ne için olursa olsun onunla vedalaşmak zordu. önceden bu kadar zorlandığımı anımsamıyordum. hatta kolaylıkla herkes kendi yoluna, diyebildiğim biriydi benim için fakat bugün otogarda vedalaşırken bir çocuk gibi, "beni bırakma!" şeklinde ağlamak ve onun sahiden de beni bırakmamasını istemiştim. belki geri döndüğümde başıma geleceklerden, sonrasında taehyung döndüğünde onun içine düşeceği kaostan delicesine korktuğum içindi. istemiyordum ondan ayrı kalmak. onun arkasından yürümekten dahi hoşlanmıyordum ben artık. yanında olmak daha cazip geliyordu ve şimdi bir gün süreli ayrılığımızdan sonra, tekrar kavuştuğumuzda bambaşka iki kişi olur muyuz diye endişe duyuyordum. olaylar büyüyordu.

sırt çantamla birlikte mahallede yürüyordum. bizim sokağa varmama neredeyse beş dakika vardı. ayaklarım adeta geri geri yürüyor, o beş dakikalık mesafeyi aşmamak için ısrar ediyordu ve ben sanki ağzımda yüreğimi çiğniyordum. öylesine endişe dolu, ürkektim. elbette ki bir şeyleri çözmek istiyordum fakat canım tatlıydı benim. bu yaşanılan durumun da huzurlu bir uyku düşüncesi için kendini çivi dolu bir yatağa bırakıp kanlar içerisinde kalmaktan bir farkı yoktu. bu yüzden canım sıkkındı işte.

taehyung'a dürüst olmama durumumu da yol boyunca sorgulamıştım. ben onun yerinde olsam, o bana söylemese ne tepki verirdim diye düşünmüş fakat sonra bundan hızla vazgeçmiştim zira o ve ben, birbirine en zıt olan uçlardık. ben o anlık sinirle taehyung'un üzerine yürür, bağırır çağırırdım fakat o kızmak için doğru zamanı bekler, belki kırılır ve bunu belli ederdi. olaylara tepki veriş şekillerimizin farklılığı da bu kadar iyi anlaşmamıza etkendi sanırım. umuyorum ki bunu kaybetmezdik ve olanlar bizi derinden sarsmazdı. bunca olaydan sonra taehyung'u kaybetmek beni mahvederdi zira.

ne olacağını bilmiyordum ancak öfkeliydim. iç çekişlerimde, nefes borumu sarmış yılların küfü ve rutubeti nefesime karışarak ciğerlerimi zehirliyor, beni zor duruma dokuyordu. kalbime batan bir ağrı, zihnimi tırmalayan pençeler hissediyordum. bunlar öyle yoğundu ki, adeta somutlaşmışlardı ve onları görebiliyormuşum gibiydi. babamın çocukluğumdan bu yana her duvarını baskıyla, sıvasını korkudan yaparak ördüğü tüm binalar sapasağlamdı hâlen. hiçbir zaman onları yıkacak gücü kendimde bulamamıştım fakat bunu omuzlarımda taşıyacak gücüm kalmamıştı. üstelik hangi ayaklanmanın devrim, hangisinin ihtilal olacağını bilemediğiniz gibi; hangisinin işe yarayıp yaramayacağını da bilemiyordunuz işte. benim silahımda da tek bir kurşun vardı. omuzlarımı silkeleyip kendim olabilmek için sadece bir atış şansım vardı işte. olayın özeti buydu. korkunçtu.

bizim sokağın başına vardığımda telefonum çaldı. öylesine dalgın, dağılmış şekilde yürüyordum ki çağrının melodisiyle yüreğim sıkıştı, ödümün gerçekten patladığını hissettim. sessiz sokakta aniden oluşan bu gürültü irkilmemi sağlamıştı hâliyle. beni korkutanın telefonum olduğunu idrak etmem uzun saniyelerimi aldı. en sonunda telefonumu cebimden çıkardım ve arayanın kim olduğuna baktım. taehyung'du. indiğimde onu arayacağımı söylemiştim fakat öylesine umutsuz ve bitkindim ki şimdiden, zihnimdeki tonlarca düşüncenin arasında silinip gitmişti. arayamamıştım. beni merak etmiş olmalıydı o da. bana kızarsa hakkı vardı. çağrıyı yanıtladım.

"taehyung?" ismini soru işaretimle beraber dudaklarımdan bıraktığımda, sesli bir nefes verdiğini duydum. "alo, jeongguk.. seni merak ettim. şimdiye inmiş olman gerekiyordu." endişelenmişti. ses tonunda bu vardı. "özür dilerim.." diye mırıldandım sıkıntıyla. burnumdan bunalmış bir nefesin kaçışına engel olamadım. "kalabalığa karışınca telefonu elime alamadım. bir an önce dışarı attım kendimi." sakince kendimi açıklamaya çalıştığımda taehyung, sorun olmadığını bildiren anlayışlı sesiyle konuştu tekrardan. "eve vardın mı peki? mutlaka bir şeyler ye, yola da karnın aç çıktın." bunu aklında tutuşu beni gülümsetti. başımı eğdim ve spor ayakkabımın ucuyla çakıl taşlarını eşeledim. "ben önemli değilim, sen nasılsın asıl?" diyerek geçiştirdim onu. kendi durumum hakkında tek kelime edesim yoktu.

litost. ✔Where stories live. Discover now