6: bad idea

4.1K 395 768
                                    

Bu bölüm bir tülü bitmedi..sinirlerim ayağa kalkıyordu az daha. Kitabın yavaştan sonuna geldiğimiz için böyle gecikti sanırım. İyi okumalar <3

düzenlemeden atıyorum, yanlışlarım için özür dilerim!

...

"Anne!" demişti Jimin, ona dolu kaşığı uzatan annesinin yüzüne dikkatini çekmek için gözlerini büyültüp bakarken. " İyiyim diyorum, üstelik hasta bile olmadım. Niye şu an çorba içiyorum ya ben?"

Bunu aralıksız sızlanarak bir saattir söylüyor sayılırdı ama dudaklarını aralayıp her seferinde olduğu gibi ona dikkatle yemek yediren annesini kabul etmiş, çorbayı içmişti. Sızlandı omuzlarını düşürüp, annesinin dikkatini çekmeye çalışırken. Ama Bayan Park, oğlunun beklenti içindeki ifadesini hiç takmadan yeniden kaşıkladığı çorbayı çocuğa yedirircesine uzatırken dudaklarına, otoriter bir tavırla konuşmuştu. "Sarsıntı geçirdin Jimin, o da bir hastalık. Kendine gelmek için sağlıklı yemek yemen gerekiyor." Kaşlarını çatarken Jimin'in karnına elini götürüp pat patlamıştı. "Şuna bak bir deri bir kemik kalmışsın zaten. Bunu bitirip sözümü dinleyeceksin."

"Sanki çocuğuz ya." Jimin yanaklarını şişirip ofladı ardındaki koltuğa yaslanıp. Aynı karşısındaki kadını andırıyordu bakışları. İkisi de birbirine gözlerini kısmış, aslında bu andan memnun olsalar da hiç umurlarında değilmişcesine meydan okumuştu. "Sanki beni görmüşlüğün varmış gibi konuşuyorsun bir de anne. Kilo aldım ben, bir yıldır beni ziyaret ettiğin mi var anlayacaksın?"

Sarı saçları çenesine gelen bakımlı kadın, gözlerini büyüttü. "Anneyle böyle mi konuşuyorsun, Jimin?" Yüzü sinirli bir hale döndüğünde hiddetli bir şekilde çorbayı yeniden eline almış, Jimin'in ağzına tabiri caizse sokmuştu kaşığı. "Hareketlere bak sen, hareketlere." Jimin şoktan öksürüp kalıverdiğinde, annesi kendi kendine konuşuyor, bir yandan da Jimin'in omzuna vuruyordu. "Hah, sıpa bana nasıl laf veriyorsun sen?" Jimin'in kafasına sert olmayacak şekilde vurduğunda, gri saçlı olan ne olduğu kavrayamadığı için öteye çekilmek de gecikmişti. 

Jimin korkulu gözleriyle annesini süzmüştü, kadın kendi kendine konuşurken kendisine arada dönerek avcı edasıyla gözlerini kısıyordu. "Eşşek!" diye gürlediğinde, Jimin elinde olmadan yerinde sıçramıştı. "Anneyim ben, anne! Oğlumun ne hala geldiğini benden iyi kim bilecek? Kiminle dans ediyorsun sen Park Jimin?" 

Jimin kendine geldiği an da direk gülmüştü. Annesi ayağa kalkmış, küçük boyuyla yukarıdan kendisine büyük gözleriyle bakarken çok komik görünmüştü. Kaşığı tepsiye bıraktığı sırada gülüşünün arasından konuştu. "Yüzüne bakılırsa bir domatesle, anne." 

Kadın da elinde olmadan yumuşadığında yerine tekrar koltuğa oturmuş, bu sefer Jimin hala gülmesini kesmeyip kendisine doğru düşerken oğlunun saçlarını acıtmayacak halde çekiştirmişti. Yüzündeki gülümsemeyle, dişlerinin arasından tıslar gibi, "Çocuğa bak, beni ciddiye de almıyor. Anca babana çekmişsin zaten. Ayıya bak, oğlunu al." demişti. 

Alakası yoktu. Jimin tek çocuk olarak zerre kadar babasına benzememişti. Kim görse annesinin hatlarını aldığını söylerdi ve programa çıktıklarında bu durumdan haberi olan herkes, annesinin çok bir kadın olduğuna emin olduklarını söyleyip dururdu.

Jimin annesinin koluna yanağını yaslarken, kısılan gözleri içindeki yüzündeki gülüş günler sonra en masumu sayılırdı. Annesinin koluna kollarını dolayıp sarılmıştı ve şişmiş gözleri hala inmeye tenezzül etmezken bu andan gerçekten çok keyif alıyordu. "Sana benzediğimi ikimizde biliyoruz." Sesinin tonu düşerek derin bir nefes alırken, annesi de yüzündeki tebessümle okşamıştı saçlarını usul usul. "Ben annem gibi güzel ruhlu birine çekmişim."

Bloodline | yoonmin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin