5: thinking bout you

4.6K 425 342
                                    

Bölüm size bipolar gibi hissettirebilir, ben bile hissettim..yorumlarınızı bekliyorum!<3

....

Jimin kucağına sardığı kese kağıtları içinde tangırdayan viski şişelerini eşliğinde gümüş anahtarı çevirip kapıyı araladı. Küçük bir aralık bırakıp bedenini kağıt gibi evine girdiğinde, ilk gördüğü şeye ferah açık renkli mobilyalarla döşeli evinin içinde koşturan, oradan oraya hareket eden çalışanlar olmuştu. 

Bomboş yüzü, bardağı kıracak kadar soğuk bakışları ve girdiği beyaz tişörtün yakasından yukarıya tırmanan kırmızı izlerle bedenini duvara yaslayarak bariz yorgunluğuyla gözlerini kapamıştı. Dağılmış gri saçları sabah evden nasıl apar topar çıktığını belli edercesine özensizdi ve başını koyduğu duvarda derin nefesler alıp verirken çevreyi umursamadan yerinde durmuştu.

Biraz öyle dursa da çok geçmeden doğrulmuş, anahtarını komidine koyup uyuşuk adımlarını vestiyere varmıştı. Tavırları bir sarhoştan farksızdı ve onun evindeki her çalışan bu tavırlarına aşinaydı, lakin Jimin ne sabah çıkarken ağzına bir şey sürmüştü ne de market dönüşü. Kucağındaki kese kağıdını vestiyere koyup şişelerden birinin tıpasını açarak ağzına götürdüğünde burnundan nefes alıp veriyor, dudaklarına zehiri ilk kez sürüyordu.

Çalışanlardan biri geldi yanına saygılı bir gülüşü yüzünde tutarken. "Bay Min, evden ayrıldı efendim." demiş, Jimin hafifçe yutkunup kendini başını sallayarak onaylamaya zorlarken bir yudumu daha boğazından geçirmişti. Stabil tonda konuştu. "Artık çıkabilirsiniz." Kadın başını sallamış, diğer evin içindeki 6 kişiye durumu izah etmişti. Bir süre içinde Jimin oturduğu vestiyerden kalkmadan herkesin yanından geçerek gidişini sessizce içkisiyle izlemişti.

Bir tembel hayvanı andırır gibi kalktı yerinden, bir asır sürercesine merdivenin trabzanlarına tutunup çıktı yukarı sallana sallana. Tahtayı tutamayan ellerinin tırnakları yenmişti ama içkiyi sırtlayan eli sıkıca tüm gücünü veriyordu. Boğumları beyazlayacak kadar sıkıyordu şişenin kenarını, yüzü bembeyaz kesilip kurumuş dudakların ıslatırken kısık gözleriyle bakmıştı döndüğü her yere. Yoongi'nin hediyeleri güzel teninin her açılışında sunmuştu kendisine dün geceyi.

Odasına girdi, şişeyi yatağın yanına bıraktı, pencere açık olsa da oynamayan perdelere değdi uzunca gözleri; yatağa düştü hareleri, hala dağınık olan yatağa, sabah gözlerini Yoongi'ye sırtını dönmüş halde açarken kendini atar gibi çıktığı yatağa. Dağınıktı, beyaz çarşaflar kırışmıştı. Yastıklarındaki gömülme izleri bile yerli yerindeydi, ama Yoongi'den bir eser bile yoktu. Aynı Jimin'in istediği gibi, pılını pırtını toplayıp siktir olup gitmişti evden. 

Boş gözleri gezindi iyice her şeyin üstünde Jimin'in. Diklediği şişeyi indirirken dudaklarından, birkaç adımla yatağına çökmüş, yastığının üstüne bıraktığı ve hala orada olan kendi yazdığı kağıdı almıştı eline. İçkinin öptüğü ıslak dudak kenarları kıvrılmıştı kendi yazısıyla. Onu kullandığını söylemişti işte, hiçbir şeyin bir anlam ifade etmediğini, sızlayan kalçasının bir değeri olmadığını, Yoongi'yi bilerek harcadığını..

İntikam alıyordu değil mi? Acımadan, duraksamadan hamlelerini yapıyordu Jimin. İşte onun sırası olduğunu belli ediyordu, büyüdü gülüşü hafifçe. Kahkaha attı dudaklarına yasladığı içkiyle kendini yatağa atarken. Sesinin ayarını en yükseğe çevirirken yavaş yavaş, gülüşleri büyük evinin içinde yankılanıp Jimin'in sarsılan göğsünden kırılmalar içinde kıkırtılar uçuşturmuştu havada.

Bloodline | yoonmin ✔️Where stories live. Discover now