1: how ı look on you

6.3K 612 619
                                    

Bilinmesi gerekenler;

Forcing: Rakibe karşı yapılan seri saldırı.

Groggy: Rakibi sersemletme

Kroşe: Genellikle çene bölgesine doğru yapılan yatay vuruş

Nakavt: Aldığı darbeler sonucunda yere düşen boksörün 10 saniye sonunda kalkamaması sonucunda yenilmesi.

WBA: Uluslararası boks birliği.

...

9 Ay Sonra.

Her saniyede camının bir buluta karışarak yeniden ona metrelerce yüksekten karıncayı andıran insanları gösterdiği yere bakarken, uçaktaki rahatsız sesi umursamadan Park Jimin sessiz sedasız elindeki içkiyi yudumluyordu. Kaliteli şampanyanın sarı sıvısı genzinden akıp gidiyor; saman sarısı deri koltukta bacak bacak üstüne atmış haldeyken siyah ucu sivri botları, üstündeki Chanel beyaz kazakla uyum sağlıyordu. Siyah saçları kafasını yasladığı koltukta dağınıktı ve ellerindeki yüzüklerle pahalı bir hava katıyordu herkese. 

Baştan sona hoştu, dudak uçuklatacak derece de bacaklarını tamamen sarıp vücudunu belli eden dar pantolonuyla ultra lüks uçağın içinde parlıyordu. Ama o kadar muhteşemliğin içinde, o tüm dünyadan soyuttu. Dikkatini izlediği bulutlardan çekmiyor, uykusuzlukla baş ettiğinden şişmiş gözleri çevresindeki çalışanların başında dört dönmesini umursamadan dışarıyı seyrediyordu.

Kore'ye dönüyorlardı. 

Yaptığı 6 aylık uzun konserler zincirinin ardından, her seferinde biraz daha uzattığı turnesi bitmişti ve içinde bir yerlerde kesinlikle boşluğa düştüğünü hissetmeden edemiyordu. Zor bir yıl geçirmişti ve aylar önce adeta kaçarak ayrıldığı Kore'ye yeniden dönmek, başını ağrıtıp dolgunluklarını koparmak ister gibi ısırmasına neden oluyordu. 

Nefret ediyordu, onu hatırlatan her şeyden nefret ediyordu ve en çok da ona içinde kin büyütüp nefret ettiğini beyninde sabitlerken aslında içten içe bunu başaramayıp çöküverdiğini, küçücük kaldığını bildiğine kızıyordu. 

Jimin mahvolmuştu. Artık duygularının ondan alındığını, sadece izlediğini, döndüğü her yerin önünde hayal bir saatin belirerek yelkovan ile akrebin gözünün içine baka baka hareket ettiklerini görüyordu.

Artık iyi bir yalancıydı. İnsanlara içten gülücükler verip, Paris'te birkaç defilenin aranjmanının açılışlarını yapacak kadar gelişip, haftalarca yüzlerce performans sergilerken enerjisini kaybetmeyip herkesin onu görünce duraksamasına neden olacak kadar iyi durumda ve umursamaz görünebiliyordu. Harika bir yalancıydı, aşık olduğu adam tarafından hiç terk edilmemişcesine kahkahaların uçuştuğu flörtler yapabiliyordu artık.

Ve tüm kalbiyle şunu diyebilirdi; o aptal herif, artık sikinde bile değildi. Sadece kendi canı nasıl yandıysa, onunkininde acımasını ve yaşadıklarını onunda tadıp anlamasını istiyordu. Lakin onun kalbi olduğuna bile inanmazken artık, sadece acımakla kalıyordu.

Bunlar beyninde dolaşanlardı, kalbi ise sızlayan yarasını kapatamamanın içinde sadece böyle olduğuna, değiştiğine, eskisi gibi narin birinden öte olduğuna inanıyordu. 

"İçme şunu artık Jimin." Taehyung lüle siyah saçları açık alnından iki yana dökülürken Jimin'in elindeki kadehi bir çabukla alıp, karşısındaki diğer deri koltuğa yerleşirken aldığı içkiyi kafasına diklemişti. Jimin elindekinin, şimdi Taehyung'un midesine gittiğinin gerçeğiyle boş bakışlarını bir süre onda tutmuş, ardından gözlerini devirip önündeki minik masadan şampanya şişesine ulaşmak için uzanmıştı ama yine parmaklarının ucu bile değmeden, oval yeşil şişe de önünden çekilmişti. Taehyung itiraz istemez bir seste, "Yeter bu kadar, daha çok içki yok." derken elindekileri çalışanlardan birinin tepsisine koyup iki kahve rica etmişti.

Bloodline | yoonmin ✔️Where stories live. Discover now