20. YUVA

271 23 0
                                    

Sezen Aksu- Gülümse

Sezen Aksu- Acıtmışım Canını Sevdikçe

"Karanlık gözlerinden öpmüştüm ben seni paramparça akşamlarda."

Onun kötürüm kalbi çocukken yetim kalmanın acısını yaşarken içinde, benim buz olmuş kalbim onun yuvası olmuştu.

Ben, onun sıcağında erirken hissettiğim bir hareketiyle yeniden doğmuştum.

Onun bir bakışıyla tuz buz olmuştum.

Onsuz bir hiç olmuştum.

Şimdi o karşımda duran adam zamanın yelesini üzerine atmış, kömür kadar kara, yıldız kadar parlak irislerini üzerime dikmişti. O yıldızlar birer birer tenime düşerken benim buz mavisi olan irislerim de onun yüzüne takılmış, ondan gizlediğim bu şeyin mahcubiyeti üzerime sinmişti.

"Ne bakıyorsunuz öyle?"

Ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştı.

Sertçe yutkunup ona bakarken anneannesi bir anda, "Yavuz," dedi. "Yavuz buraya gelecekti onu konuşuyorduk, sana da sürpriz olsun diye söylemeyecektik ama dedesi kılıklı, duyuverdin hemen."

Bakışlarım şaşkınlıkla harmanlandığı sırada dakikalardır tuttuğum nefesimi yavaşça bıraktım ve sırtımdan akan soğuk teri hissettim. Onun gözlerindeki şüphe tohumları, anneannesinin rüzgâr gibi gelen cümleleriyle başka yönlere savrulsa da şüphenin özü hâlâ onun topraklarındaydı.

"Sen neden far görmüş tavşan gibi bakıyorsun bana?"

"Bir anda seni görünce şaşırdım sadece," dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Damarlarımda hâlâ gerginliğin izlerini taşıyordum. "Asıl sen neden bize bir suç işlemişiz gibi bakıyorsun?"

"Ben bardağın sesine geldim. Bir sorun yok, değil mi?"

"Benim bildiğin sakarlıklarım işte oğlum," dedi anneannesi elini havaya savurarak. "İhtiyarladıkça gidiyor aklım."

"Dikkat et de elini kesme." Birkaç adım daha atarak tamamen mutfağın içine girdiğinde Hanım anneannenin alttan bakışlarla ona baktığını gördüm. "Sen bırak biz temizleyelim."

"Evet anneanne, lütfen." Kolunu kavrayarak onu tuttum ve yerden kaldırdım. Bir süre birbirimize baktıktan sonra anneanne başını salladı ve, "O zaman halledin bakalım. Gelirken de bana bir bardak daha çay getirin," diyerek ağır ağır mutfaktan uzaklaştı.

En sonunda mutfakta yalnız kaldığımızda eğilip cam kırıklarını almaya yeltendim fakat Vuslat kolumdan tutup doğrulmamı sağladı ve doğrudan gözlerimin içine baktı.

"Bir şey var ve benden saklıyorsun."

Her şeyi anlayabiliyor olmasından nefret ettiğimi fark ettim ve derin bir nefes aldım. "Sen benden saklıyorsun asıl."

"Bu nereden çıktı şimdi kızım?"

"Biz neden buradayız, Vuslat?" Sorumla bir an duraksadığında sözlerimi doğrularcasına yaptığı bu hareket alayla gülmeme sebep oldu. "Sen neden burada olduğumuzu söyleyene kadar ben de sana ne olduğunu anlatmayacağım. Belki bir şeyler saklamanın sende yarattığı o can sıkıcı hissi anlayabilirsin."

Yanından sıyrılıp geçmeden önce son kez ona baktım. "Çünkü ben her seferinde bu hisle karşı karşıya kalıyorum."

O, orada demir gibi dimdik durmaya devam etse de boşluğuna sağlam bir tekme yemiş gibi hissettiğini koyu gözlerinden anlayabiliyordum. Bunu yapmıştım, ona karşı durmuştum çünkü bunun ne kadar kötü bir şey olduğunu artık anlamasını istiyordum. Mutfaktan çıkıp da onu orada baş başa bıraktığımda bir süre orada durdu ve yaklaşık on dakika sonra adım seslerinin merdivenlere yöneldiğini hissettim.

MAHİΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα