16. EĞRİ KABURGANIN VAVEYLASI

362 39 7
                                    

SYML- Where's My Love

Adem'in kaburgasından yaratılmışken bir kadın, tıpkı o bir kaburga gibi eksik kalmıştık. Eksiltilen o bir kemik soluk boşluğumuzdan tıpkı mızrak gibi geçmiş ve tüm nefeslerimizi kaçırarak gecenin karanlığında yok olmuştu.

Şimdi yine öyle bir gecenin içindeyken ben eksiltilmemiş, yok edilmiştim. Arkamda, beni gecenin ağırlığında öylece izleyen adam tarafından ben; çokça kez kanatılmıştım ancak ilk defa yok edilmiştim. Daha fazla parçalanamam artık derken ben, un ufak edilmiş ve göğe savrulmuştum.

Sesi kulaklarıma dolmuş bir ağıtken bedeni o ağıdı yakan kişinin ta kendisiydi. Göz bebeklerim dahi titrerken içim gide gide ona baktığımda karşımda duran adam, ailesini kaybetmiş kimsesiz bir erkek çocuğundan farksızdı. Elinde ne var ne yoksa ortaya koymuşken o masadan bir hiçlikle kalkmıştı.

Devamlı tıraşladığı yüzünü bu sefer kirli sakalları örtmüştü. Gece karası saçları ise normal boyutunun aksine biraz daha uzundu ve gözaltları tamamen çökmüştü. Gözleri bir battaniye gibi üzerime serildiğinde sertçe yutkunmak dışında bir şey yapamamıştım.

Bakışlarımız birbiri üzerinde asılı kalsa da dakikalarca tek bir kelime etmemiştik. Demirin gıcırtılı sesi bile kesilmiş, bizim sessizliğimizi dinliyorlardı.

Ve onun sessizliği benim en büyük gürültümdü.

Ellerimi kulaklarıma kapatıp kaçmak istesem de yapamadım, sanki tüm bedenim oraya çakılmış ve hareket etmem engellenmiş gibiydi. Bir an dudakları aralanacak gibi oldu fakat bu o kadar kısa sürmüştü ki yanılmış bile olabilirdim.

"Karşımda durduğun ilk gün yalanlara sarınmışken, şimdi kendini o yalanlardan arındırıp yine karşıma mı geçiyorsun?"

Durdu.

Gözlerindeki yangın her yeri kaplamış gibi büyük bir sıcaklıkla nefesimi verdiğimde terli ellerimi taytımın kumaşına sürmüştüm.

"Sen, seni sevdiğimi zaten biliyordun." Yeniden durdu. "Kendine itiraf edemediğin ama ikimizin arasında olan her şeyin gerçek olduğunu biliyordun. Ben sana yalan söylemedim, hatta anlaman için o kadar şey söyledim ki sen anlamadın."

"Hatalı ben miyim?" dediğimde güler gibi bir ses çıkardı.

"Sen bir hatalı çıkarmak peşindeyken ben bunu telafi etmek için buradayım." Bir eli demir zinciri kavramış elimin üzerine gelirken diğer eli de boşta kalan elimi tutmuş ve beni kendine doğru çekmişti. Hipnoz olmuşçasına ayaklandığımda şimdi siyaha dönük gözleri benim buz mavisi gözlerime alttan bakışlar atıyordu.

"Yalanlarını sarmaya mı çalışacaksın?"

"Eğer sana gerçekleri anlatmamı yalanları sarmak olarak göreceksen, tamam. Sen öyle gör güzelim ama beni de dinle."

"Bunu en başında yapman gerekti biliyorsun, değil mi?"

"Biliyorum." Elleri ellerimi kavradığında çekecek gibi olsam da hareketleri o kadar kuvvetliydi ki kıpırdatmama bile müsaade etmemişti. "Ama neden yapmadığımı da biliyorum."

"Neden yapmadın, Vuslat?" Fısıltım o kadar güçsüz bir şekilde dudaklarımdan düşmüştü ki bir an olduğum yere yığılacakmış gibi hissediyordum.

"Çünkü küçüktün," diye lafa girdiğinde kaşlarımı çattım. "On altı yaşındaydın, ben ise yirmi yaşındaydım. Beni istemeyeceğini veya niyetimin başka bir şey olacağını düşündüğüm için uzak durdum senden. Beni sevmeyeceğini sandım. "

MAHİWhere stories live. Discover now