13. SIRLAR HER ZAMAN İKİ KİŞİLİK DEĞİLDİR

490 47 2
                                    

Bahadır Sağlam- Kır Papatyası

Yalanlar bir sarmaşık gibi birbirine dolanırken arasından süzülen yılan geçmişin derisini üzerine geçirmişti. Gecenin tüm kasveti, mümkünmüş gibi üç kişinin üzerine düşüyordu ve aralarında geçen bakışmanın bir öleni olacaksa, o da Serra Yılmaz'dı. Aylardır diline prangaların vurulmasını sağlayan o sır, meşe dolu bir filenin kopması gibi birbirinden ayrılmıştı ve tüm yalanlar fileden kurtulan meşeler gibi etrafa yayılmıştı.

Genç kız ela gözlerini sevgilisine çevirdiğinde orada gördüğü saf kırgınlık ve öfke daha şiddetli ağlamaya başlamasına sebep olmuştu. Dakikalardır çıkan tek ses, Serra'nın hıçkırıklarıydı ve iki yakın arkadaş karşılarındaki kıza bakarken ne hissettiklerinden emindi.

"Lütfen bunu ona söylemeyin," dedi Serra hıçkırıklarının arasından. "Zaten çok kötü şeyler yaşıyor üzerine bir de bunu öğrenirse tamamen yıkılır."

"Neden?" dedi Tuna çıldırmış gibi ellerini saçlarından geçirirken. "Adam her şeyi planlamış işte. Bu ne kadar tehlikeli senin haberin var mı? O adam bildiğin bir saplantılı."

"Değil, yemin ederim değil," dedi Serra yalvarırmış gibi. Oturduğu banktan ayaklanıp Tuna'nın yanına ilerlemeye başladı. "Ben onun kötü bir niyette olduğunu fark etsem saniyesine gidip söylerdim zaten Andaç'a ama yemin ederim onun kötü bir niyeti yok."

"Serra bırak." Tuna, arkadaşının tuttuğu kolunu çekip öfkeli gözlerle genç kızın yüzüne baktı. "Bunun elle tutulur hiçbir yanı yok ve ben kimsenin işbirlikçisi olmayacağım."

"Şu an bir dağ evindeler," dedi Serra burnunu çekip dik dik Tuna'ya bakarken. "Ne yapıyorlar söyleyeyim mi? Beraber eğleniyorlar! Vuslat onun gerçekten çok yorulduğunu gördü ve onu buradan uzaklaştırmak istedi."

Serra bir adım daha atarak Tuna'nın tam dibinde durdu. "Sen ne yaptın? Uzaktan izlemek dışında ne yaptın? Suç bu durumda Vuslat'ta mı oluyor? Onun senden önce atak yapması kimin suçu?"

Art arda kurduğu cümleden sonra nefes nefes kalsa da temiz hava bile içini yakıyordu. Arkadaşının gözlerindeki o sarsılmayı gördüğünde yutkunup, "O yüzden kimseyi suçlamanın bir anlamı yok," diye fısıldadı. "Vuslat'ın da Andaç'ın da bir suçu yok. Eğer çok suçlamak isterseniz beni suçlayabilirsiniz."

"Serra."

Serra, sevgilisinin sesini duyduğunda ellerini yumruk yapıp bakışlarını ona çevirdi. Genç adam kız arkadaşına bakarken karman çorman duygulara esir olmuştu. Şimdi ne söylese sanki izbe gecenin bataklığına saplanıp içine gömülecek ve asla çıkmayacaktı. Cesur birkaç adımda sevgilisinin yanına uzanıp elini tuttuğunda, Tuna bu olanlara anlam veremiyormuş gibi kafasını iki yana salladı.

"Yaptığının yanlış bir şey olduğunu kabul et," dedi. Sanki Serra küçük bir kız çocuğuydu ve babası ona şeker yemenin zararlarından bahseder gibi, Serra'nın yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyordu. "Her ne olursa olsun bu kabul edilemez."

Cesur, gözlerini en yakın arkadaşına çevirdi. "Bu yaptığın Tuna'ya büyük saygısızlık çünkü onun hislerini değiştirmeye çalıştın."

"Değiştirmeye çalışmadım," dedi Serra sakinleşmiş bir şekilde sevgilisinin yüzüne bakarken. "Sadece olması gerekeni yaptım. Andaç her ne kadar kabul edemese de onu seviyor, Vuslat da aynı şekilde. Arkadaşımı bir aşk üçgeninin içine dahil edemezdim."

"Daha ne yapacaksın ki?" Tuna sinirini bastıramadığı için susan taraf olmaya çalışsa da dilin kemiği yoktu, sözcükler dudaklarından sokağa çil yavrusu gibi dökülen çocuklar gibi fazlaca düşüyordu.

MAHİWhere stories live. Discover now