18. KALBİN AĞRILI SANCISI

320 37 3
                                    

Pera- Şarab-ı Izdırap

Gözlerinde sevdiğin insanın kalbini taşırsın ve kalbindeki sevgi kurak bir çöle dönene kadar o kalbi, boynuna asılmış bir madalyon gibi taşımaya devam edersin. Ben daha gözlerime bakmadan bilirim onun sevgisini. Ben daha ağzımı açmadan bilirim sözcüklerimin onun önüne patır patır savrulduğunu. Ben kalbimi açmadan bilirim ona olan sevgimin bir veba gibi yayıldığını.

Ben onu bilirim, dudaklarından tek bir sevgi sözcüğü dahi düşmeden birini sevdiğini nasıl belli ettiğini. Ben onu bilirim ki kalbi uçsuz bucaksız bir okyanustur ama okyanusa bir kere ayak bastığında seni içine kattığını.

Ve ben onu hissederim. Bir kilometre öteden de olsa bilirim ki kalbim sol tarafımda atmaya ve gözlerim onun kalbini taşımaya devam ettikçe daima yanımda olacağını.

Eli avcumun içine kaydığında kocaman dünyanın avcumun içine sığdığını hisseder gibi oldum. Onun bu hareketi annemin mavi ve yaşlarla parlayan irislerinin kenetlenmiş ellerimize kaydığını fark ettim. Gözlerine yayılan şaşkınlık kalbime yayılan ağrılı sancıya meydan okuyacak cinstendi. Vuslat'ın gerildiğini soluduğu nefeslerden anlayabiliyordum, Uzay Atsan'ın gergin olduğunu üzerime saplanmış bakışlarından anlayabiliyordum. Ama annemin ne hissettiğini anlayamıyordum. Günlerdir tanıdığım bir adamı bile anlayabilirken annemi anlayamamak, onun bana bu denli yabancı olduğunu fark etmek benim için çok zordu.

"Merhaba," dedi Uzay Atsan en sonunda konuşup sessizliği parçalarken. Bakışları en sonunda benden sıyrılıp Vuslat'a kaydı ve klas bir hareketle selam verdi. "Karşınıza böyle habersiz çıkmak istemezdik fakat sanırım dün birkaç olay olmuş."

Gözleri, annesinin yerine koyduğu anneme kaydığında annem suçluluk duygusuyla bakışlarını kaçırdı ve sertçe yutkundu. Vuslat'ın avcuna hapsolmuş parmaklarımı tenine bastırdığımda, beni uyarmak istiyormuş gibi eliyle elime baskı uyguladı.

" Babası Vacip Bey'le iletişime geçtiğimde beraber olduğunuzu söylediği için böyle çat kapı gelmek zorunda kaldık. Kendi adıma Andaç'tan özür dilemeye geldim."

Vuslat onu dinledikten sonra uzun soluklu bir nefesi ciğerlerine çekti. "Bunu kapı ağzında konuşmayalım isterseniz. Yukarı çıkıp size bir şeyler ikram edelim."

Uzay'ın yüzünde samimi sayılabilecek bir gülümseme peydahlandı. Kapı kolunu tutan eli hızla hareket etti ve kapıyı gürültüyle kapatarak havalı bir şekilde basamakları çıkmaya başladı. Annem de çok geçmeden çekingen adımlarla arkasından ilerledi ve hep beraber zemin katta duran geniş, her yeri aynayla kaplı olan asansöre bindik. Üçüncü kata gelip de eve girene kadar hiçbirimiz konuşmamış, koltuklara yerleşip birbirimize bakmak dışında hiçbir şey yapmamıştık. O sırada Vuslat kalkmış ve salona kadar kokusu sinen türk kahvesini yapmıştı. Şimdi sesi çıkan tek şey pahalı sayılabilecek kahve fincanlarıydı.

"Açıkça konuşmak gerekirse..." Uzay fincanı önündeki masaya koydu ve ellerini ovuşturdu. "... Kimse kimsenin hikâyesini bilmiyor. Yanlış olduğum bir durum olursa da söyleyin, lütfen."

İri gözleri hepimizin üzerinde dolandıktan sonra cevabını almış gibi başını salladı ve kan akışımı daha da hızlandıran sözlerine devam etti. "Annem bizim evimize geldiğinde ben daha küçük bir çocuktum. Yaşadığım her zor zamanda yanımda olan tek insan da oydu. Babam yoktu, annem hiçbir zaman olmadı ama senin annen daima benim yanımda oldu. Belki kıskanacaksın ama bu böyleydi, hayatım. Ve ben biliyorum ki annenin seni bulabilecek gücü olsaydı şu zamana kadar, benimle nasıl ilgilendiyse emin ol seninle de o şekilde ilgilenirdi."

MAHİWhere stories live. Discover now