19. PARMAK UÇLARINDAN AKAN HİSLER SENFONİSİ

292 24 1
                                    

Taylor Swift & Bon Iver - Exile

Ruhum kopardığı vaveylalar arasından yansımasına bakarken, onu kan revan içinde görmeyi beklemiyordu.

Kalbimin ağrılı sancısı, ruhumun kanayan yansıması gözlerimin önünde bu denli çökerken; birbirimizin çöküşünü büyük bir hüzünle izliyordum. Nasıl olmuştu da bu denli bir anın içine sürüklenmiştik bilmiyordum, bildiğim tek şey onun canı yandığında canımın çok daha fazla yanıyor olduğuydu.

Canımın canının acımasından daha kahredici bir şey var mıydı ki?

Dehşetin mürekkep gibi yayıldığı irislerimi ekrandan çekip Vuslat'ın gergin suratına baktım. Serra'yla hararetli bir şekilde konuşurken gözlerinde herkese karşı olan o mesafesi yoktu ve bu onların arasındaki samimiyeti ortaya döküyordu.

Öfke ve kırgınlık damarlarımda gezinse de bu mesajdan sonra hepsi kuruyup çekilmiş ve kurak topraklara dönmüştü. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde bir süre öylece bakındıktan sonra Vuslat'ın Serra'yla vedalaştığını ve buraya ilerlediğini fark ettim. Anlık bir panik dalgasıyla telefonu elime alıp o mesajı hızla sildim ve telefonu yine aynı şekilde eski yerine koydum. O kadar hızlı hareket etmiştim ki kalbim alabildiğine hızlı çarparak göğüs kafesimi zorluyordu.

Aynı esnada Vuslat siyah Jeep'in kapısını açarak koltuğuna yerleşti ve kapıyı yerinden sökercesine kapattı. Arabanın motoru gürültüyle çalışıp kalabalıklaşan okul sokağında ilerlemeye başladığında ikimizin arasında derin bir sessizlik vardı. Onun sessizliğinin kaynağı az önce olanlar, benim sessizliğim ise telefonda gördüğüm o mesajdan dolayıydı.

"Öyle bir korkuyu içinde filizlediğim için bana kızgın mısın?" Sesi temkinliydi ve benden gelecek cevabı tüm içtenliğiyle bekliyor gibi bir hâli vardı.

"Bunu yapmak zorunda değildin sadece," diye fısıldadım ne diyeceğimi bilemez bir şekilde. "Korkup korkmamam sorun değil."

"Burnunu her şeye sokmak zorunda da değil," dedi demir gibi sert ve buz gibi bir sesle. "En nefret ettiğim insan tipi. Bu Serra ve benim aramda olan bir durum, onu zorla bu olayın içine sürüklemedim."

"Yine de doğru değildi."

Umurunda olmayan bir tavırla omuz silkip direksiyonu daha sıkı kavradı. Bunu beyazlaşan parmaklarından anlamış ve gözlerimi ellerinden alıp yüzüne çevirmiştim. "Neyse ne."

" 'Neyse ne' diyerek konuyu kapatamazsın, Vuslat." Direksiyonu yerinden çıkarmak istercesine kavradı ve araba tek tük aracın olduğu yolda daha hızlı ilerlemeye başladı. "Her sinirlendiğinde şiddete başvuramazsın, bu bir çözüm değil."

"Devamlı birilerine saldırıyormuşum gibi konuşuyorsun. Bunu biri duysa şiddete eğilimim olduğunu sanar."

"Bu ilkti ama son olacağı anlamına gelmiyor. Zaten uzun süredir yeterince gerginiz, sence de öyle değil miyiz?"

"Senin sorunun ne biliyor musun?" Gözlerini kısa bir süreliğine yoldan çekip yüzüme baktı. "Sen kötü bir durum olduğunda bunu sineye çekip iyi olmaya çalışıyorsun. Sorunu geçirmiyorsun, üstünü örtüyorsun ve yeni bir şeyle karşılaştığında daha fazla yıpranıyorsun. Bunu yapmak ne sana ne de bir başkasına bir şey kazandırmaz. Kimsenin iyi rolüne bürünmesine gerek yok."

"Kötü şeyler devamlı olacak," dedim hayretle kaşlarımı kaldırıp. Şaşırdığım şey olanlara değil, onun dudaklarından düşen cümlelereydi. "Ama devam eden bir hayatın olduğu gerçeğini göz ardı edemezsin."

MAHİWhere stories live. Discover now