how do we get over this

2K 291 63
                                    




chapter 8

"Jungkook'la konuşmam gerek! Açın şu kapıyı! Beni içeri alın!" Lisa askeri üsse doğru yürürken duyduğu sesle irkilmiş, odaklanmaya çakışmıştı. Ondan başka birinin daha Jeon'la konuşmak için çırpınıyor olduğunu fark edince, adımlarını hızlandırmış ve olayı çözmeyi hedeflemişti.

Gördüğü kişinin Jungkook'un küçük kardeşi Yeonjun olduğunu görmüştü. Koşmaya başlamıştı. Askerler kaba kuvvetle müdahale etmeden Yeonjun'u tutup çekiştirmiş ve geriye doğru ittirmişti. "Kusura bakmayın," demişti. "Duygusal davranıyor."

Yeonjun, iki yıl önce üniversite okumak için Japonya'ya gitmişti. Geri gelmiş olmasının ülkesinin savaşa girmesi gibi bir çok nedeni vardı lakin onun tek merak ettiği, neden deli danalar gibi Jungkook'u aradığıydı.

Yakınlardaki ufak bir kafeye oturup Yeonjun'a sıcak bir kahve ısmarlamış, sakinleşip her şeyi anlatmasını beklemişti. Onu iki yıldır görmüyordu ve kendi kendine oldukça olgunlaşıp büyüdüğünü fark etmişti.

Arkasına yaslandı.

Oğlanın dizi stres içinde seğiriyordu. Gözlerini sokakta gezen insanlara dikmişti, düşünüyor gibiydi.
Hala fazlasıyla sinirli olduğu belliydi ama nedenini anlamak için soru sormaya tereddüt ediyordu. Yeonjun'u hiç bu kadar sinirli ve korku dolu görmemişti. Şu sıralar herkes Kuzey Kore'yle olan sınır çatışması açısından gergindi, lakin onun bu gerginliği farklı bir boyuttaydı.

"İyi misin?"

Yeonjun dolu gözleriyle sinirle genç kadına dönmüş, "Asıl siz iyi misiniz?" Diye hiddetlenmişti. Lisa irkildi, ağladığını fark etmemişti.

"Beni buraya niye getirdin? Abimi görmeliydim. Ona... Ona sarılacaktım." Titreyen sesini fark etmişti oğlanın. Korkuyla oturduğu yerde kıpırdandı. Olayın ciddi bir yönün olduğunu sezişinden ellerini birbirine kenetleyip masaya yaslanmış, korkuyla yutkunmuştu. "Neyden bahsediyorsun?"

"Ne demek neyden? Niye herkes konuyu geçiştirip sadece ağlıyor? Bunun hakkında bir şey yapmalıyız! Herkes abimin yasını tutmaya başlamış bile!"

Vücuduna dolmaya başlayan yangın hissiyle titremeye başladığını hissetmişti. Panik ve korku bütün vücudunu yakıyordu, dediği şeyler bir araya gelince düşünmekten bile çekindiği şeyler oluşuyordu.

Çenesi kasıldı, oturduğu sandalyede bir daha ileri gidip iyice uca oturdu. Suratı korku doluydu, başına şiddetli bir ağrı girmişti.

"Ne saçmalıyorsun Yeonjun?" Bir kaç dakika kadının yüzüne baktı. Biraz uzun sürmüştü her şeyi anlaması, derin bir nefes verip ağzını aralamış ama konuşamamıştı.

Abisinin her şeyden çok sevdiği bu kadına hiç bir şeyden bahsetmemişler miydi?

"Abim sana-"

"Abin kıçıma tekmeyi koydu Yeonjun." Gözünden yaşlar damlamaya başlayan duygusal küçük oğlanla birleşti gözleri. Kafasını iki yana sallamış, sen ne yaptın abi? Diye düşünmüştü. Bu büyük bir vedaydı, ondan sonsuza kadar ayrılmak için yaptığını biliyordu. Jungkook'un kendi kararı gibi görünüyordu, sinirlenmişti.

"Bu imkansız."

"Yeonjun." Demişti sesi titrerken. Yeonjun yaklaşmıştı yaslandığı masadan. "Abin ne işler çeviriyor?"

Yutkundu.

"Abim..." dudaklarını birbirine bastırdı. Tıp okuyordu ve stajında yaşadığı 'ölüm haberi verme' seansları bile bu kadar zor geçmiyordu. İnsanların yakınlarının öldüğünden bir haberi olmadan stresli bekleyişlerinin ardından doktorun ve stajyer olarak arkasında gidişi; onlara durumu açıkladıktan sonraki feryatları.

Ağzını araladı.

"Abim İntihar Timi'nde. Yarın dokuz buçuk treniyle sınıra gidecekler."

beatiful messWhere stories live. Discover now