14. Bölüm: Anlaşma

471 36 36
                                    

Uzun bir aradan sonra uzun bir bölümle çıkıp geldim. Umarım seversiniz, keyifli okumalar!

Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bazan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla...
- Yavuz Bülent Bakiler

Saatlerdir süregelen trafikte, bize eşlik eden tek şey yağmur damlalarının camda bıraktığı pıt pıt seslerdi. Akın tüm dikkatini yola vermekle, bense kafamı yasladığım yerden kaldırmadan yolu izlemekle meşguldüm. Suskunduk; suskunluğumuz bir çığ gibi büyüyor ve söylenmemiş sözlerimizin üzerinde yerini alıyordu. Aramızda ilmek ilmek işlediğimiz ne varsa bir bir sökülüyordu.

En sonunda, akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlardan biri de biz olacaktık.

Tabi, eğer onu da mahvetmezsek.

Kafamı camdan kaldırıp aramızdaki hayali buz dağına baktığımda Akın'ın gözleri de saliseler arasında bana değmiş, ardından tekrar yola çevrilmişti. Susmaya istekli olmadığını görebiliyordum, eli radyonun düğmesine gitmiş ve içeriyi bize eşlik edecek başka bir sesle daha doldurmuştu. Gökyüzünden sonra şarkılar da bize oynuyordu demek bugün, güzel.

Kafamı tekrar cama yaslayıp gözlerimi kapattım ve şarkıyı dinlemeye koyuldum.

Çok geç oldu belki de
Düşündük, taşındık
Bir çok şeyi birbirimizden sakındık.
Bir şey eksik cümlede
Yüklem mi, özlem mi?
Sakladığın şey her neyse
Beni üzer mi?

Öyle çok şey var ki içimde
Hep sustuk konuşmak yerine
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Sakladım gözlerimde

Böyle olmaması gerekiyordu; gözlerimi kapattığımda aklıma üşüşenler, bana diğer ihtimallerin mümkünlüğünü hatırlatıyordu.

Bugün İstanbul'a geldiğimiz ilk gün olabilirdi. Hava yine yağmurlu olacaktı ama olsun, içinizde fırtınalar kopmadığı sürece havanın yağmurlu olması yalnızca olsundu. Heyecanlı ve ürkek olacaktık, tüm geceyi fısıldayarak geçirmemişiz gibi hâlâ ve hâlâ konuşmaya devam edecektik. Hande uykusunu bölmeyecekti eminim ama Kerim abi bıyık altından bize gülümseyecekti.

Ne olur sende fazla üzülme
Hep kendi kendine yenilme
Konuşmadığımız her ne varsa seninle
Bir damla gözlerimde

Akınla aramızda konuşulmamış, bilinmemiş ne varsa konuşacaktık, öğrenecektik. Sorularla değil belki ama cevaplarla, doğru cevaplarla, doğru kelimelerle. Belki Akın'ın küçükken bisikletten düşüp bacaklarını çizik çizik ettiğinde dedesinin ona çok kızdığını öğrenecektim, belki ilk kez araba sürdüğü yaşı, lisede hangi şubede olduğunu, üniversiteye kaç sıralamayla girdiğini, en çok yeşil mi yoksa siyah zeytini mi sevdiğini, eline gitarı ilk ne zaman aldığını veya sesinin güzel olduğunu ilk ne zaman fark ettiğini... Basit, üzerine düşünülmemiş, önemsiz ayrıntıları öğrenecektim.

Belki yanlış yoldayız
Kaybolduk, kaybolduk
Gizleyince kendimiz de yorulduk
Her hatada telafi gerekli, değil mi?
Bizi durduran gurur mu, kibir mi?

DİLÇEMKde žijí příběhy. Začni objevovat