11. Bölüm: Güven

468 39 33
                                    

"Uzayan kısalan saçlardan, sana ait olmayan anlardan, gitmediğin yollardan yorulmadın mı?
-Kemal Hamamcıoğlu

Kelimeler insanların dudaklarından dökülüyor, havada yankılanıyor ve boğuk bir halde kulaklarımda yankılanıyordu. Çok ses vardı, çok ses ve çok uğultu. Kimlerin ne konuştuğunu anlayamamakla birlikte nerede olduğumu, etrafımda kimlerin olduğunu ve buraya nasıl geldiğimi de kavrayamıyordum.

Görüşüm netleştiğinde göz kapaklarım da tamamiyle açılmıştı. İlk görebildiğim şey kumral, dalgalı saçların çevrelediği uzun bir surat ve bir çift ela göz olmuştu. "Uyandı," diye seslendi ela göz. Uyanan ben olmalıydım. Uyumuş muydum? Hiçbir şey hatırlamıyordum.

Kulaklarıma, bir kez daha, "Su," diyen bir ses dolduğunda bir el sırtımdan beni kavramış ve yatmakta olduğumu yeni fark ettiğim yatakta doğrultmuştu. Önüme düşen saçlar bir el yordamıyla kulaklarımın arkasına sıkıştırıldı. Bir bardak su titreyen ellerime kavuşturuldu. "Siz çıkın artık, ben muayene edince tekrar çağırırım sizi," diyen bir ses yankılandı. Suyu isteyen ben miydim? Kendi sesimi bile algılayamayacak bir halde miydim? Ne olmuştu? Bu insanlar kimdi? Neden buradaydım?

Ah, yine sorular birikmişti.

Soruların artık beni ürküttüğüne emin olmakla birlikte, aklıma dolanan tüm soru işaretlerini görmezden gelerek ellerimdeki bardağı dudaklarıma götürdüm. Kuruyan ağzımı tam üç bardak suyla yatıştırdıktan sonra bardağı en yakınımdaki ele tutuşturdum. Bu el, ela gözlü kadının eliydi. Ela gözlü kadın, ki bu kadın çok güzeldi, eline tutuşturduğum bardağı yavaş hareketlerle yatağın yanındaki komodinin üzerine koyduktan sonra bakışlarını tekrardan bana çevirdi. "Nasıl hissediyorsun," diye sordu ciddi bir tavırla.

Nasıl hissettiğimi bilmiyordum ve bu bilinmezliği çözmek için düşünmeye mecalim yoktu. Bu yüzden sorusunu duymazdan gelerek "Neredeyim," diye sordum. "Ne oldu?"

Ela gözlü ciddi kadın, ki bu kadın benden birkaç yaş büyük olmalıydı, sakinleştirici bir tavırla elini omzuma koyduktan sonra "Güvendesin. Bir kaza geçirdin fakat ciddi bir şeyin yok, şimdilik. Yine de seni bir kez daha muayene etmeliyim," dedi. Ardından gülümsedi. Dişleri bembeyaz, gülümsemesi sıcaktı. Ela gözlerinin çevrelediği uzun ve kıvrımlı kirpikleri, düzgün bir burnu ve dolgun dudakları vardı. Kumral saçları alnını açıkta bırakacak şekilde iki yanından omuzlarına uzanıyordu. Ela gözlü ve benden yaşça büyük olan kadın; düzgün yüz hatları ve kibar tavırlarıyla pek hoş birine benziyordu. Yine de nihayetinde bir yabancıydı ve ben bir yabancının evinde ne arıyordum, onu bilmiyordum. Öte yandan, bu hoş kadın kaza geçirdiğimi söylemişti ki bu da geçen saniyeler içerisinde algılayamadığım ve hatırlayamadığım bir başka mevzuydu.

Yeşil ışık... Şekerlemeli küçük çocuk... Saniyeler...

Aklıma üşüşen kısa görüntülerle birlikte kaşlarımı çatarken ela gözlü kadına döndüğümde, onun yataktan kalkmış olduğunu ve pencerenin önündeki çantayı karıştırdığını fark ettim. Ardından gözlerim, içinde bulunduğum odada dolandı. Ferah, aydınlık ve büyük bir odadaydım. Karşımda üzerine oval bir ayna yerleştirilmiş gömme bir dolap, dolabın sol tarafında kalan duvarda tam göremediğim bir tuvalet masası ve kapalı kapının hemen yanında ayaklı bir lamba vardı. Yatağın sağındaki geniş pencereden sızan gün ışığı, odayı eser miktarda aydınlatıyor ve ortama loş bir aydınlık veriyordu. Kendimi buraya huzursuz edici bir şekilde aşina hissetmiştim. Belki de odanın benim odama çok benzemesindendi bu aşinalık, bilmiyordum.

Düşüncelerimden uzaklaşıp dikkatimi ela gözlü kadına odakladığımda kadın eline fenere benzeyen bir aletle yanıma yaklaştı ve "İzninle," diyerek hafifçe bana doğru eğildi. Fenerden yayılan ışık gözlerimin tam içine dolduğunda refleksle kirpiklerimi kırpıştırmış ve geriye doğru çekilmiştim. Ela gözlü kadın gülümsedi. Işığı gözlerimden çekti. Uzun parmaklı ellerini boynuma yerleştirip hareket ettirmeye çalışırken "İsmin ne," diye sordu. Bu ne saçma bir soruydu? İsmimi öğrenecek zaman mıydı?

DİLÇEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin