8. Bölüm: Mutluluklar ve Korkular

425 44 26
                                    

üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin

ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

kare kökü de yoktur
-Turgut Uyar

"Hay tüküreyim böyle işin içine ya! Nerden çıktı gecenin bir yarısı bu?"

"Akın, tamam sakin ol oğlum."

"Nasıl olayım abi? Görmüyor musun gecenin bir körü uğraştığımız işi!"

Güncel haber: Arabanın motoru arızalanmıştı!

Güncel haber iki: Gecenin on birinde, nerede olduğunu bilmediğim bir yolun ortasında kalmıştık!

Yanaklarımdan sıkıntıyla bir nefes döküldüğünde kafamı Akın'a çevirip arabanın kaputuyla uğraşan gergin suratına baktım. Ne olduğunu çözememekle birlikte fan arızası olduğunu düşünüyordu. Gecenin bir yarısı, düzgün yapılmamış bir yolda olmamız da geceyi bir şekilde burada geçireceğimize işaret ediyordu. Yanaklarımdan bir nefes daha döküldü.

"Biz çözemez miyiz ki? O kadar büyük mü sorun?"

Ne bileyim lastik patlayınca hemen değiştiriliyordu, bu da öyle bir şey değil miydi? Arabalardan hiç anlamazdım.

"O kadar büyük bir sorun değil ama gece bu şekilde yola devam edemeyiz, sabah bir servise baktırmamız gerekecek," dedi Kerim abi ön kapının penceresine elini dayarken. Ardından Akın'a sakin ol dercesine bir bakış gönderdi.

"Neredeyiz," diye tedirgin bir sesle sordu Hande. Kıstığı bakışları Akın'ın üzerindeydi. O da arabanın arızalandığını öğrendiğinde Akın gibi fazlasıyla tepki göstermiş, bir ileri bir geri yürüyerek söylenip durmuştu. İkisi de gereğinden fazla tepki gösteriyor gibiydi ve bu durum beni kuşkulandırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

"Muğla'ya yaklaşmıştık," dedi Akın kısık çıkan sesiyle. Bakışlarını Hande'den kaçırmış mıydı, yoksa bana mı öyle gelmişti? Hande "Al işte," diyerek ön tekerlerden birine tekme attığında kaşlarımı çatarak ikisine doğrulttum bakışlarımı. Bir şeyler dönüyordu. Kesinlikle bir şeyler dönüyordu.

Kerim abi ikisini de yatıştıracak birkaç kelime sarfettiğinde hem aralarındaki gerginliğe dahil olmamak hem de içine düştüğümüz duruma çözüm yolu aramak amacıyla adımlarımı onlardan uzaklaştırdım ve birkaç adım ilerledim. Yolun sol tarafında, anayoldan daha da kötü durumda bir sapak ve sapağın birkaç metre ötesinde ışıklarla bezenmiş bir alan görünüyordu. Ne olduğunu kestiremesem de epey hareketli bir alan olduğu belliydi, kulağıma da belli belirsiz birkaç gürültü geliyordu. Belki bir kutlama yapılıyordu.

"Şuraya bir baksak mı?"

Adımlarımı yeniden üçlüye yönlendirip tereddütle seslendiğimde karşımdaki gençlerin bakışları bana dönmüştü. Gergin görünmek istemiyordum ama sesimdeki titreme Akın ve Hande'nin gerginliğinden ne kadar etkilendiğimin kanıtı gibiydi. Elimi uzatarak gösterdiğim yere doğru baktıklarında yanıma yaklaşmışlardı.

"Olabilir. En azından yakınlarda servis var mı diye sorarız."

Hepimizin adımları taşlı sapağa yönlendiğinde Akın yanıma yaklaşarak bir kolunu omzuma sardı. Ne yaptığını sormak istercesine şaşkın bakışlarımı ona gönderince ise titrek bir nefes vererek "Gerilme," diye fısıldadı. "Bir şey olmayacak."

DİLÇEMWhere stories live. Discover now