18| İmkansızlık Şiiri

14.5K 1.2K 2.1K
                                    

Gerçekten buradaki tek ilham kaynağım yorumlarınız, bu bölüm de bolca yorum yaparsanız çok mutlu olurum 😪

Bu arada bölümü okurken gerçekten Taehyung'la bağ kurun, yoksa tekrardan her bölüm Taehyung ağlıyor muhabbetlerine girmek istemiyorum. Söz konusu olan psikolojisi tamamen çökmüş bir ruh, ki hikayenin kurgusunu da böyle yazdım, Taehyung kimseden yardım almadan kendini iyileştirecek bir karakter olmak için adım adım ilerliyor. Beni ve buruk Taehyung'u anladığınızı biliyorum ✨✨

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!

[Abel Korzeniowski - Table For Two]

°°°

Güz kuşuydum ben; evi olmayan, yuvasından atılan, her mevsim rotasız uçan kırık bir kuştum. Yaralıydım bir de, canımdan yaralıydım hem de; kanatlarım kırık, tüylerim kirli, gözlerim yorgundu. Kimsesizlik bu küçük bedenime hep mi fazla gelirdi, hep mi yanardı canımın en kuytu köşesi? Tükenirdim en çok da, rüzgarın sillesini yemiş kanatlarım beni taşıyamazdı artık, küçücüktüm işte, düşerdim lakin kalkardım, kalkmıştım; her sonbaharda göçtüğüm evimden kan ağlaya ağlaya uçmuştum yine fakat bu sefer kanatlarım mütemadiyen kırılmıştı sanki. Yalnız bir güz kuşuydum ben, lavantaların kollarında yeniden hayat bulacağımı bilmeden kendi hazin sonunu bekleyen zavallı bir kuştum.

Ne zamandır uykuyla uyanıklık arasında yalpaladığımı bilmiyordum, tek hatırladığım yüzümde gezinenen belli belirsiz dokunuşlar ve burnuma dolan yumuşak lavanta kokusuydu. Kirpiklerim belki de dakikalardır uyanmak için kırpışıyordu lakin kendimi öyle halsiz ve yorgun hissediyordum ki, gözlerimi yeni bir güne açacak cesaretim hiç mi hiç yoktu. Bu yüzden kafamı gömdüğüm sıcak bedene biraz daha sığınırken duyduğum kıkırtılar ve hemen ardından bel boşluğumla saçlarımı aynı anda okşayan ellerin varlığıyla nefesim kesilmişti neredeyse. Tam da o an zerk etmişti zaten beynime anılar; annemle kavgam, dedemin yakıcı öfkesi, son çare buraya gelişim ve Jeongguk'un tüm o sıcak dokunuşları, hepsini teker teker hatırlamıştım saniyeler içinde.

Ancak en büyük tepkim şu an nerede olduğumu fark ettiğim an gerçekleşmiş, irkilerek gözlerimi açtığımda ilk karşı karşıya geldiğim görüntü sadece beyaz bir perdeyle örtülmüş pencere olmuştu. "Günaydın." Bu ani hareketimi o da fark etmişti, bir kez daha derin derin güldüğünde göğsündeki kafam da onunla aynı anda oynamış, gülüşümü saklamak adına alt dudağımı sertçe ısırmıştım. Kan önlenemez bir hızla yanaklarıma hücum etti, karnındaki kumaşı istemsizce yumruğum arasına alıp yüzümü gizlemek adına başımı aşağıya eğdim beklemeden. Öylesine heyecanla dolmuştum ki bir anda, hâlâ uyku için yalvaran kısık gözlerim dahi iri iri açılmıştı; dün belki de hayatımın en kötü günüyken sabahında lavanta cennetinin içinde uyanmam bunların tümünün zihnimdeki senaryolardan ibaret olduğunu düşünmeye itiyordu beni.

"Günaydın." Kısık harflerim Jeongguk'un kulağına ulaştığında bel boşluğumu okşayan parmakları dursa dahi saçlarımı sevmeye devam etmişti; her bir teline özenerek, incitmeden dokunuyor, kalbim acizce kafesinin içinde çığlıklar atarken o her şeyden habersiz beni kendine mühürlüyordu. "Şimdi uyanmanı beklemiyordum," Benden hemen sonra konuştuğu vakit gözlerim sadece bir kez geldiğim tanıdık odayı büyük bir zevkle turladı, çünkü ne kadar Jeongguk'la konuşursam konuşayım onu hâlâ tam olarak tanıyamamak yüreğime dokunuyor, beni, ona aç bir hâle sokuyordu. "Biraz daha uyursun sanmıştım."

"Sen ne zaman uyandın?" İçimden defalarca kez benimle aynı anda uyanmasını diledim nafile olduğunu bile bile, hayatımda Yoongi ve Jimin'den başka birinin yanında uyumadığım için Jeongguk'un benim uyurken izlemesinin düşüncesi dahi beni utanca boğuyordu. "Senin her hâlini izleyecek kadar uyanıktım." Boğuk sesi, kalın tınısı ve zihnime iyi şeyler çağrıştırmayan kelimeleriyle birlikte kasıldım. "Ne demek istiyorsun?" Korkuyla sordum, kalbim Jeongguk'un yanında hızlı atmaktan asla çekinmediği için iyice arsızlaşmış, yine utanmadan göğsümü yumrukluyordu.

The Minus | TaekookWhere stories live. Discover now