Giriş

42.3K 2K 1.3K
                                    

Sarı saçları dalga dalga dökülürdü alnına, kısa kirpikleri tepemizdeki güneşin gölgesini elmacık kemiklerine serpiştirirken pespembe dudaklarını yalayarak geniş bir şekilde gülümserdi; o an bir kez daha farkına varırdım ki, Park Jimin'in güzelliği rastlantısal olamazdı. Sadece bir kez gülse bile çorak kalpleri yeşertir, solmuş gülleri canlandırır ve kimsesiz ruhlar sokağının ortasında bahar yelleri estirirdi; Park Jimin, hiçbir kötülüğün el değdirememiş bir saflığa ve merhamet dolu kalbe sahipti. Onu bir kez görmeniz, onunla bir kez konuşmanız bile sizi ona bağlayacak kadar hayran bırakır, bir kez daha görüşmek için günler sayardınız. Park Jimin bu kadar güzel bir adamdı işte, bende onun yanındaki en yakın dostu, biricik arkadaşı, Kim Taehyung'tum. Yanlış anlaşılmasını kesinlikle istemem; zira ben, ne onun kadar güzelim ne de onun kadar yetenekli. Ben sadece onun dostluğunu zihnimin kafeslere kapatıldığı zamanlarda kazanacak kadar şanslı olan biriydim, zaten tüm şansımı da o zaman kullanmış olmalıydım.

Ben buydum işte; Jimin'i anlatmak için paragraflarca yazı yazılabilirdi, ama beni anlatmak en fazla iki cümleye tekabül ederdi.

Belki de bunları düşünmenin zamanı değildi, ancak tam önümde durup güneşimi kapatan iri çocuğa bakarken başıma ne geleceğini biliyordum. Bu yüzden elimdeki son pirinç kekimin hepsini, ayıp olacağını umursamadan, ağzıma attığımda keskin bakışlarımı ona diktim, pekala, sadece dikmeye çalıştım. "Ne var?" Ağzımda dağılan enfes tadın varlığını önümdeki yıldız çocuk yüzünden özümseyememek iyice sinirlerimi bozdu, keza bu rengarenk kilo topaklarından yemek için bir aydır bekliyordum.

"Normalde de bu kadar kaba mısındır?" Hâlâ utanmadan güneşimi kesen aptala dik dik bakmaya ve bakarken de ağzımdaki enfes tatlıyı çiğnemeye devam ettim. "Ayda bir kez yeme şansı elde ettiğim pirinç keklerimi sakin bir parkta, huzurla yiyip ve bir yandan da güneşlenirken; hem huzurumu kaçıran hem de güneşimi kesen okulun parlak çocuklarına karşı kaba olup olmadığımı soruyorsan eğer, evet, öyleyim." Dudaklarına tanımlayamadığım, tanrım şu anda düşünemeyecek kadar patates kıvamındayım, bir gülüş yerleştirip küçücük bankta tam dibime oturdu. "Her neyse, senden bir-"

"Ah! Hayır Jeon," Beklediğim konuşma tam olarak gerçekleşecekken hemen sözünü kestim, rahatımı şimdiden bozacağını bildiğimden dolayı bitmiş pirinç keki kutumu poşetine geri koyup ayaklandım. "Daha geçen gün bir çocuğu Jimin'e ayarlamaya çalıştım diye aramız bozuluyordu, bunu bir daha göze alamam. O yüzden Jimin'den çok hoşlanıyorsan kalkıp kendin konuş." Az önceki tüm sakinliğim pılını pırtını toplayıp uzaklaştığında sırt çantamı omzuma atarak parkın çıkışına ilerledim.

"Hey, bekle! Senden bunu istemeyecektim!" Arkamdan yaklaşan ayak seslerinin yanında söylediği cümle adımlarımın durmasını sağladı, aptal bir merakı içimde günden güne büyütüp beslersem böyle olacağını tahmin etmem gerekirdi. "Bir şey isteyeceksin yani?" Topuklarımın üzerinde arkama dönüp telaşla parıldayan irislerine baktım, ensesini yavaşça kaşıyıp derin bir nefes verdi. "Ben Jimin'den çok hoşlanıyorum," Beklediğim cevap kesinlikle bu değildi, gözlerimi devirmeme engel olamazken homurdandım. "Herkes ondan hoşlanıyor," Sözüm üzerine gözlerini sıkı sıkı yumup kendini toparlamaya çalıştı, heyecanlandığını avuç içlerini kot pantolonuna silmesinden anlayabiliyordum.

"Fakat ben gerçekten ondan hoşlanıyorum ve sana da bu yüzden geldim, bana yardım etmen gerek," Yüzü çaresizliğin karanlığına bulandı, gözlerine çöreklenen telaşın tohumları olayın ciddiliğini tokat misali çarptı suratıma. "Onu hiç tanımıyorum, sana da bunun için geldim işte. Jimin'e yakınlaşmam için önce onun hakkında bir şeyler bilmeye ihtiyacım var." Kendi arkadaşımı bilmesem yaptığını çok saçma bulurdum, lakin Jimin'in kutsal bakir anlayışı herkesi bu duruma düşürüyor ve kimse ona yaklaşamıyordu.

"Sana sadece bir ay veriyorum, o bir ay içerisinde Jimin hakkında her şeyi öğrenmiş olacaksın." Ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu, sadece bunu yapmış ve Jeongguk'un gözlerinde gördüğüm mutluluk alevlerinden kaçınarak gerisin geri parktan ayrılmıştım. Kendi başıma çorap ördüğümün farkında olsam bile monoton hayatıma renk geleceğinden emindim, bu yüzden sayısız kurslarımdan sadece bir tanesine ilerlerken hayatıma gelecek şeylerden habersizdim.

•••

Kafama göre gideceğim bu hikayede, nasıl olsa okunmayacak

Umarım seversiniz, belki,

The Serisinin 6. kitabıdır

The Minus | TaekookWhere stories live. Discover now