9.Bölüm|Yıldız

242 53 120
                                    

Olamadan geçersen seni oklavayla kovalarım. NET ! AHHDBD

Şaka bir yana cidden üzülüyorum, okuyup geçen, yorum ve oy atmayan okurlarım olduğu için.

Oy: 20
Yorum: 75

Bu bölüm İlahi anlatım ile taşlandırılmıştır.

7 Nisan 2000

Jimin ile HanSeol, GoEul'ün restoranında yedikleri eriştenin arasından, günler hatta bu günler koloni oluşturup ayları da sürükleyivermişti peşinde. Artık yavaş yavaş karlar, soğuklar, boğucu gökyüzü kendisini açık mavilere, cıvıltıları bir an olsun sönmeyen kuşlara, yeşilliklerin ferahlatan görüntüsüne ve sokaklardaki onca aşığın kıkırtısına bırakıyordu.

Aslında ilkbaharın en büyük güzelliği -oldukça gözümüze bol gelen ve bu yüzden alıştığımız için hoyrat davrandığımız- çimenler olmuştur. Dünyadaki renklerin en yumuşağı olan yeşilden daha tatlı renk mi vardır? Baharda sanki yeryüzünün her zerresi yeşillenip, şenlenir.

Kimisi baharın habercisi kimisi ise yeni bir başlangıç der buna. Ya gerçekten öyleyse? Bahar bazı şeyler için yeni bir başlangıçsa?Yeryüzünden farkı olmayan insanlarda buna dahildir. Boş bir mutluluk yükler kalplere. Hiç bir şey olmamasına rağmen insanlar bu havayla mutlu olur hâle gelirler.

Çünkü ilkbahar beraberinde huzuru da getirmiştir.

Tüm bunlara rağmen Jimin salonda annesinin kendine aldığı hediyeyi meraklanmadan bekleyemiyordu. Oturduğu kanepede bir o yana bir bu yana gidiyor ve içinden sürekli en çok istediği mp3 müzik çalar ve siyah kulaklıklığı almış olmalarını diliyordu. Aslında bir bakıma da bu müzik çaları HanSeol ile daha güzel vakitler geçirebilmek için istiyordu. Onunla dinleyecekleri şarkı listesini bile not alıp hazırlamıştı. "Jimin! Salonda mısın oğlum?" diye yayık tonda konuşan annesini ince ve ona göre daha uzun tonda onayladı. "Evet anne!" Annesi MiYeol kıkırtıyla salona vardığında Jimin oturduğu kanepeden hızla atlamış ve annesinin arkada sakladığı ellerini aramıştı. "Sana bi sürprizden bahsetmiştim. Hatırladın mı?"

Jimin heycanla kafasını salladı. "Nasıl unutabilirim ki anne?" "Senin, sürekli almam için beni uykudan uyandırdığın şey vardı ya hani..." Genç kadın arkasında sakladığı müzik çalar ve yanındaki siyah kulaklığı, sardığı hediye kutusunun kapağını açarak gösterdi. "İşte aldım oğlum. İçersinde not kağıtlarına yazdığın şarkılar var. Artık uykularımı umarım bozmazsın." Jimin, düşünülemeyecek kadar sevindi ve zıpzıp zıpladı. Küçük kahkahaları salonda oraya buraya çarparken annesinin kendisine uzattığı kutuyu ellerinin içine aldı.

Kutuyu kenara koyup içindeki mp3 müzik çalarla birlikte kulaklığıda çıkardı. İyice inceledi, elindekileri bir kenara koydu ve annesine kocaman güldü. Hızla onun beline sarıldı. "Teşekkür ederim anne." MiYeol kendine sevinçle sarılan oğlunu öptü. "Şimdi yemek yiyelim sonra HanSeol'un yanına gidebilirsin." Dediğinde, sanki onun aklını okuduğunu düşünüp kafasını onaylarca salladı.

Annesinin kendisine hazırladığı et ve pilavı yerken söylediği cümleyle duraksadı. "HanSeol'ün babası arabasına büyük bavullar koyuyordu. Sen bir şey biliyor musun oğlum?" Jimin endişeyle başını olumsuzca salladı. "Hayır." Annesi dirseğini masaya yasladı. "Bir ihtimal taşınıyor olabilirler mi?" Jimin daha da sıkıntılandı. "Hayır anne. Neden taşınsınlar ki? Hem HanSeol hiç bir şey demedi, benim tek arkadaşım o." MiYeol başını salladı dudakları bükülürken. "Bak oğlum, o senin sadece arkadaşın. Taşınıyor olsalar bile sen daha çok küçüksün. Gerek yok endişelenmene." Jimin'in yüzü düşmüştü. Annesinin aldığı hediyeye sevinirken şimdi bunları demesi onu üzmüştü. Onu çok seviyordu ve verdiği sözü her ne olursa olsun tutmaya and içmişti. Tek destekçisi ve motive kaynağı olan HanSeol'ün bunu söylemeden gidebileceğini hiç düşünmemişti.

Promesa ✦ Park JiMinWhere stories live. Discover now