Bölüm 47 - Forced Dinner

96 10 28
                                    

Bölüm 47 - Zoraki Yemek

KARLA

Görmeyi beklemediğim bedenin verdiği şaşkınlıkla kapıda dikili kalmıştım. Karşımdaki beden hatırladığımdan daha da çökmüş ama ona rağmen yüzünde mutluluğun verdiği bir ışıltı vardı.

Şaşkınlığımın farkında varmış kendini içeri davet etmeden atılıvermişti."Beni beklemiyordun değil mi?" Beklemediğim her halimden belliydi zaten. Belli olmayansa onu burada istemediğimdi. Açıkcası ona karşı hissettiğim hiçbir şey yoktu, çok sık görüşmek istemediğim eski bir arkadaştı benim için. Fakat onunla ne zaman konuşsam Jungkook'a karşı suçlu hissediyordum.

Elimden geldiği kadarıyla içimdeki endişe ve memnuniyetsizliği saklamaya çalışıyordum. "Ah Evet. Turnenizin bittiğini bilmiyordum." Samimiyetsizliğime rağmen memnuniyetle gülümsemişti. Sanki beni eskisinden daha çok seviyor gibi? Gerçekten de duygu dolu bakışları o kadar yoğundu ki gözlerimi kaçırmak zorunda kalıyordum. "Bir şeyler içmek ister misin?"

"Hayır. Seni yemeğe götürmek istiyorum." Hayır.. "İtiraz da kabul etmiyorum. Benim hep yanımdaydın. Bu süreçte o kadar yardımcı oldun ki borçlu hissediyorum. Sadece bir yemek Karla?" Kararsızlığım yüzümden anlaşılıyor olacak ki beni ikna etmeye çalışıyordu.Onu böyle görmeye alışık değildim. Beraber olduğumuz o yıllarca gibi gelen bir ay içinde en utanç verici anında bile bu kadar mahcup gözükmemişti. Sadece bir yemek, ne olabilir ki? Ayrıca bu kadarını da yapabilmeliydim değil mi?

"Hazırlanmam için bana biraz süre ver." Cevabım ile neredeyse küçük bir çocuk gibi havalara uçacaktı. Doğru olanı yapıyordum. Sadece bir yemek.

***

Beklediğimden lüks olan restaurantta yemekleri söyledikten sonra araba boyunca koruduğumuz sessizliği sürdürüyorduk. Ben ne söyleyeceğimi bilemezken o ise beni şaşırtacak kadar heyecanlı ve telaşlı duruyordu. Karşımda tavırlarıyla beni şaşırtmaya devam eden bir Romi vardı.

"Neler yapıyorsun Karla. Hep benden konuşuyoruz." Yarattığı fırsatı değerlendirip Jungkook'la olan ilişkimden bahsedebilirdim ama bir şey bunu engelliyordu. Onu üzmekten korkuyordum. Ve tabii arkadaşım dediğim insanla sevgili olmam da durumu kötü yapıyordu.

"Bir kafeye ortak oldum." Bu daha güvenli bir konu olacaktı ikimiz için de.

"Ciddi misin? Çok sevindim." Gerçekten de samimiydi. O kadar samimiydi ki masada duran elimi hızlıca sıkıp geri çekmişti. Aynı zamanda tepkimi ölçtüğünü de biliyordum. Bu sınırlarımızı belirlememiz için yapılmış bir hamleydi. Bozulmamasını umurak elimi yavaşça saçımı düzeltme bahanesiyle masadan çekip kucağımda birleştirdim.

Fark etmemiş gibi davranarak "Nasıl gidiyor peki? Nerede kafen?" diye sordu.

"Çok iç açıcı değil. Ara sokakta kaldığı için çoğu kimse farkında bile değil. Ama birkaç fikrim var. Gündüzleri daha çok kahve ve çay, akşamları ise içki de içilebilecek bir yer. O yüzden akşamları piyano eşliğinde minik konserler vermeye karar verdim. O kadar muhteşem bir atmosferi var ki. Orada olmak bana huzur veriyor. Günlerim orada geçiyor. Tabii çoğu kişi beni müşteri sanıyor." Sonunda kıkırdadığımda aramızdaki buzların kırıldığını hissetmiştim. Rahatlamıştım. Başta donuk olarak başladığım konuşma onun hevesle dinleyişiyle heyecanımı da katarak hızlanmıştı.

"Minik konser muhteşem bir fikir. Bir gün belki ben de gelirim." Kararsız bakışları benden izin istiyordu. Aslında bu cümle gibi gözüken bir soruydu. Bütün bir samimiyetimle "Ne zaman istersen." deyiverdim.

Gözlerinin ışıldaması beni biraz olsun rahatsız hissettirmişti. "Ben bir lavaboya gidip geliyorum." Yerinden kalktıktan sonra yanağıma öpücük bırakıp uzaklaştığında şaşkınlığımla kalakalmıştım. Bu yaptığının bir anlamı olmamalıydı (!) Sanki söylediğim her şeye olması gerekenden fazla tepki veriyordu. Bu da beni korkutmuştu. Buraya gelmekle hata mı yapmıştım? Ya da abartıyor da olabilirim değil mi? Belki de sadece arkadaşça bir yaklaşım.

Gölgelerdeki SessizlikWhere stories live. Discover now