Zamansız Biri

134 5 8
                                    

"Kayıp hayatlar."

Bölüm 31 | Zamansız Biri

                                     ♧

Bizi yakan içerde bi yerlerde hep kabuk değiştiren yaralarımızdı, donuklaşmış bi yüzün arkasında acıya diz çökmüş bir bedenin silüeti vardı. Ağlıyordu o görünmeyen camları yumruklarken, önünde sonsuzluğa uzanan bir araziye bakıyordu şimdi. Kimdi, nerdeydi, nereye aitti? Uzun bir sonsuzluğa dalarken zamanın onu en son nereye bıraktığını kestirmeye çalışıyordu. Durdu. Durdu ve nefes aldı, gözleri karanlığın altında etrafa bakınırken bi an yutkunmuştu. Başını öne eğip parmaklarına bulaşmış kanı seyretti; koyu sıvı ince bileklerine sıçramış yer çekimine meydan okuyordu.

Gece karanlığına vuran ayaz, iliklere işlercesine keskinleşmiş etrafa yayılan kan kokusunu iyiden iyiye bastırmıştı. Geri çekildi ve bir gölgenin koynunda diz çöküp küçüldü, sadece birkaç metre ötesinde yerde yatan bir ceset vardı, ona bakarken içinde bastıramadığı o nefret sanki hıncını almıştı, sanki şeytanı iflah olmuş bir hesabın bedelini acımasızca sormuştu. Gözleri öylesine bir noktaya kaydı, inandığı her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiğinde yaşadığı o hissi şimdi tekrar yaşıyordu.

Yerde yatan ceset Asım Demirci'ye aitti. Onun ölümü mü daha çok canını yakmıştı yoksa, ihaneti mi? Kandırılmıştı Azra, güvenmeyi arzulayan küçük bir kızken Asım onun zayıf duvarlarını kullanarak ruhuna girdi, onu kendine hapsetti ve sevgisini kazandı. Sonra kendini ele verdiğinde, aslında her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu çekinmeden gösterdi. İşte Azra'yı en çok yakan da buydu.

"Ben en çok seni sevmeye hazırdım." kelimeler dudaklarından dökülürken hissettiği o acı yüreğini darmaduman etmişti, "Eğer..." dedi sessizce, "Beni kandırmasaydın annem ölmeyecekti, Enes ve babası hayatımıza girmek zorunda kalmayacaktı. Eğer annemi kovmasaydın!" sustu. Bi an kaderin ufak tesadüfleri ve ihtimallerinin hayatı baştan aşağı ne denli değiştirebileceğini fark etmişti. Kaderinin iki ihtimali vardı; Asım annesini işten çıkarmasaydı iyi bir manevi babaya sahip olacak ve sefil zor bir yaşamla mücadele etmeyeceki, o ve annesi. Ama Asım annesini işten çıkararak onu güvensizliğe iterken annesini de aslında kendine yetemeyeceğine inandırmıştı.

"Benim kaderime sen yön verdin." Avuçlarını açıp kanlı ellerine baktı, "Seninkine de ben."

"Keşke... keşke seni yakan ben olsaydım Asım." Dediğinde dışardaki esen rüzgarın uğultusunu işitti, ardından duyduğu araba sesiyle birlikte bedenini hızla geriye atıp önündeki siyah metal parmaklıkların ardına saklandı. Bedeni gece karanlığının altında bir gölgenin altına sığınmıştı, başını geriye yatırıp gözlerini yerdeki cesete çevirdi. Duyduğu insani sesler yaklaşmaya başladığı an kendini yolun sonuna hazırlamıştı. İstediği kendi katilinin yok olmasıydı, olmuştu şimdi hücresine geri dönebilirdi.

"Kimse var mı?" işittiği sesle başını hafifce oynatıp etrafı kolaçan etti, sağ kapıda bir adamı gördüğünde avcı bir kurt gibi pusuya yattı, dizlerinin üzerindeki kanlı bıçağı usulca kavradı. Adam, nişan aldığı silahıyla birlikte temkinli adımlarla içeriye sızarken yüzünü görebilmişti. Kumral, buğday tenli ve Asıma göre oldukça genç biriydi. "Hey! Kimse var mı alo?"

Yerdeki ceseti fark edinceye kadar sakindi sonrasında yüzünden çekilen kanla yaşadığı dehşeti ele vermişti. "A-ağabey... Asım ağabey..." silah parmaklarından kayıp yere düştü, delice açılan gözleriyle hızla yere çöküp cesete yaklaştı, elleriye ufak bir yaşam belirtisi arıyordu belkide. Arkasından gelen üniformalı adamlar sayesinde onun bir polis olduğunu anlamıştı Azra.

KAYBEDENLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin