Cehennem Alanı

536 74 32
                                    

"Kim olduğumu arıyorum."

Bölüm 16| Cehennem Alanı

                                         

Yıldızlar bizden uzaklaştı birgün; heryer karanlığa gömüldü, ışıklar söndü, sesler kesildi. Umutlar kanat çırpan kuşların yaza veda edişi gibiydi; yarınlar düne kalmış, bugünler ertelenmişti, ateşin ortasında nefes almak zorunda kaldı herkes. Biri taşa tutuldu, kalbi zehir saçtı, duvarları betondandı ama içinde öyle büyük bir azap vardıki, yıldızları kızdırdığına inandırmıştı kendini. Milyarların arasında gezinen herkes tatsız bir yalnızlığa bürünmüştü, kendi günahlarının suçunu ellerinde aradı hepsi, kaybolan saniyelerin ayak izinden yoksun bıraktılar kendilerini. Gündüz ateş saçtılar gece gökte yaratıcıyı aradılar; güneşin önünde yasak çiğneyip ayın önünde af dilediler. Onlar kaybeden mâsumlardı; hata yapmaktan yorulmuş vicdanlarının enkazı altında direnmeyecek kadar yorgun olanlardı; betondan maskenin arkasındaki cansız bedenlerdi onlar.

Ay kayboldu, yıldızlar yoktu, sesler kesildi ve ruh karanlığın ortasında günahlarıyla baş başa kaldı. Bir hataydı zayıf davranmak ama bedeli ağır oldu; güneş aydan uzaklaştığından beri kurtlar ulumaz olmuştu geceye; çünkü içlerinden biri çakalların tuzağına takılmıştı. O kaybolduğundan beri binlercekez hata yaptı, inini ateşe verdiler, annesi avlandı ve yalnız yavru sayısızca hatalar yaparak kendi doğasından giderek uzaklaştı. Şimdi bir yavru olmaktan uzaktı; boyu biraz daha uzamış, pençeleri daha kıvrak hâle gelmiş, hisleri daha kurnazdı. Duygularını bastırdı, inancını yitirdi ve yerini kabullendi; yeni kimliğinide. Yıllar önce kaybolan küçük kurt şimdi daha da büyüktü.

"Yeni bir çocuk gelmiş." dedi çelimsiz bir kız, ince kollarını önünde birleştirmişti. Kendi kimliğini asla bulamayan biriydi o, geldiği ilk gün neyse şimdide oydu. Ama ona dikkatle bakan biri vardı, tahta sandalyeye yayılmış, gözlerinin içine terddüt etmeden bakıyordu; yavru bir zamanlar yeni bir bölge keşfetmişti, onu orda çok hırpaladılar ama tekme yedikçe sinmedi ayağıda kalkmadı, kabullendi. Acıya dayanıklı olduğuna değil, acıyı hissetmediğine inandırdı, şimdi o, baktığı acizden daha öte bir yerdeydi. "Hırsızlık yapıyormuş." bakışlarını o çelimsiz kızdan alıp başını geriye yasladı; hep aynı şeyler.

"Ne güzel, senden bir tane daha." bunu Falçata söylemişti, kendi ranzasına sırt üstü uzanmış kollarını ensesinin altından birleştirmişti. Herkes alayla kahkaha savurduğunda Azra'nın yüzünde mimik oynamamıştı; mimiklerini iyi kullanan bir çocuk şimdi boş bakışlar sergileyen genç kız olmuştu. Dünya turladıkça üzerindeki binlerce kişilik bambaşka kimselere dönüşüyordu ve yıllar geçtikçe aynada bir yansıma daha kayboluyordu. "Başka işin gücün yok mu senin? Böyle günlerin geçiyor mu bari?" alaylı bakışlar devam ettikçe orda öylece dikilen kız başını daha da öne eğiyordu; baş kaldırmaya gücü yoktu, boyun eğmekse gururunu yerlebir ediyordu.

"Bakma aptal aptal yere! Git bana yiyecek birşeyler bul hadi!" kız başını kaldırmadan uzaklaştığında içinde azmedemediği gururu beyninin duvarlarını teklemesede korkaklığı cesaretinin önünü kesti. O kız burdan kurtulduktan sonra tehlikeli biri olarak değil, beceriksiz biri olarak girecekti sokaklara ve çok geçmeden hayatına son verecekti, çünkü ait olduğu dünyada değersiz bir taştı. Azra ona bakarken kendi sonunuda kurgulamıştı; bu cehenneme yalanlar ve tuzaklarla atılmıştı, temiz kalbi kirli kafalara kurban edilmişti. Bu ona ilk nefretin ne olduğunu öğretti; bildiği doğruları anlatamadı, haklı olduğunu söyleyemedi en önemlisi, kendini ifade edemedi. Susturuldu, susturuldukçada kalbi erdi ve bu hayatta sevdiği hiçkimse olmadığını fark etti.

KAYBEDENLERWhere stories live. Discover now