Yelkovan

477 107 41
                                    


"O kadın yirmi dört yaşına geldiğinde on yaşındaki çocuktan eser kalmadı."

9. Bölüm | Yelkovan

                                     ♣

Zamana sürgün olanlar bir mumun alevi gibi yavaş yavaş tükeniyordu, peşine sürüklediği her şeyi birgün kendi tükenmişliğinde yok ediyordu. Var olan umutlar zamanın istilasına uğrmaşıtı, mühürlü bağları zedelemiş dünü bu güne uyarlamıştı. Akrepin oyununa gelen yelkovan onu kovalamaya başladığında insanoğlu kendi hayat koşuşturmasında yerlebir oldu, kurulan hayatlar yıllara meydan okuyamadan yok olup gitti ve geriye yeni başlangıçlar kaldı. Tüm yok olmuşluğun sorumlusu akrepken ona kanan yelkovan zamanın kuklası oldu.

Bir enikken hayatı tanıyan kurt yavrusunun vahşeti başlatması ya da sadece mâsum bir kuşken zamana takılıp göz oyan bir karganın yabaniliği... Düzen birbiriyle çelişiyordu ve biz insanlar buna 'Zamanala..." deyip geçiştirir olduk. Zaman öyle bir kavram ki, içine çektiğini baştan yarattı. Küçük bir kız çocuğu gibi avcuna aldığı bedeni tekrar yarattı; saçlarını kesti, yıkadı, kirletti belki yüzünü karaladı ama birgün ondan sıkılıp attığında köşeye savrulmuş bir kimsesizdi artık.

İşte tamda bu odadakiler o kimsesizlerdi. Duvarın köşesine sinen o çatık kaşlı adam, elindeki çakıyı sağa sola sallayan o kadın ya da sadece durup düşünen bir diğer kadın. Belkide şüpheyle etrafa bakan başka bir adam... Onlar zamanın istilasına uğrayıp sonrasına köşeye atılan eski oyuncaklardı. Yenisi geldiğinde onlar çöpe giderdi, yelkovan akrepi kovalamayı bırakana dek devam edecekti bu. Hayat son bulduğunda, zaman durduğunda, nefesler kesildiğinde akrepin oyunuda bitecekti zamanın hükmüde.

"Yani onları ayakta tutan bir hacker... Bir çocuk." bazıları ise zamanın altın taşlarıydı, diğerleri gibi sıradan başlamak yerine bir sıfır önde başlardı, belkide geride. Bu, ona bağlıydı. "Sanmıyorum, büyük mafya çetesini bir hacker ayakta tutamaz. Ama iyi paralar kazandırdığı kesin." tüm gözler Tufan'a kaydığında baş parmağı ile dudağının üzerindeki yarayı bastırdı, "Heriflerdeki kurnazlığa bak anasını satayım, biz dalyan gibi adamlar beklerken onlar bir çocukla işe koyulmuş. Bizde hâlâ onu bunu indirelim."

Teoman olumluca başını salladı, bu kurnazlık onunda dikkatini çekmişti. Şeytan avukatın açığını sağda solda ararken asıl kozunun bir kız çocuğu olduğu hatta kendi kızı olduğu kimsenin aklına gelmezdi. "Yinede kendi başına eşkiyalığa kalkışman aptalcaydı, bunun hesabını bana değil Ecevit'e vereceksin. O da Şeytan'a." Tufan çatılan kaşlarıyla gözlerini Teoman'a dikti. "Hay senin şeytanınıda meleğinide... Ben olmasam elli adım geriden geliyordunuz lan."

"Yakalanma ihtimalimde vardı. O zaman hepimiz deşifre olurduk." alev saçan gözleri Savaş'a kaydığında öfke çubuğu kırmızı şeridi gösteriyordu. "Hayırdır korktun mu? Böyle işlerde şans mans yok, risk var anladın! Alışık değil misin çakma memur." Savaş Tufan'nın aksine sakin bir tavır sergilerken Bozkurt elindeki bıçağı sağa sola sallıyordu, gözleri ise o metali takip ediyordu. Ona göre risk aptallıktı, kontrollü ve akıllıca hareket etmek gerçek katillerin yapacağı bir şeydir. İşte bu yüzden o Tufan'nın aksine sakin ve sessizdi, pusuya yatar ve onu fark etmeyen kurbanını avlar.

"Elimizde bir avukattan daha fazlası var. Kızı direkt yok etmek onları kısa zamanlı yavaşlatır, avukatı indirmekte öyle. Ama içlerine sızarsak çeteyi tam anlamıyla çözeriz. Böylece ticarette Şeytan'nın en büyük rakibide ortadan kalkar." Teoman'nın gözleri ona kaydığında sözlerini devam ettirdi Maria: "Benim fikrimi sorarsanız baylar, kız derim. Avukata yaklaşmaktansa kızına yaklaşmak daha mantıklı." Teoman hafifçe gülümseyerek başını salladı, "Siz kadınlar... Size bayılıyorum."

KAYBEDENLERWhere stories live. Discover now