Ölüm Makinası

582 142 70
                                    

"Her insan kendi ölüm haritasını çizer."

Bölüm 7| Ölüm Makinası

Giderek güçlenen yağmur damlaları asfalt zemini süpürüyordu. Dolgusu zedelenmiş kaldırım kenarlarında oluşan birikinti şiddetlenen yağmurun etkisiyle sokağın köşesindeki akıntıya kapılmıştı, yüksek binaların arasına sıkışan dar sokakların başında konteynırlar vardı. Belkide sokakta yaşayan hayvanların tek sığınağı şimdilik orasıydı.

Gök öfkeyle gürlediğinde meydana gelen yıldırımla sanki şehre dönük devasa bir fener yanıp sönmüştü. Ardı arkası kesilmeyen damlaların asfalta çarparken çıkardığı gürültü dışında trafiğe takılan arabaların kornaları dahil her şeyin sesi kısılmış gibiydi. Bu hava kimilerinin planını bozmuşken kimilerinin işine gelmişti ama bu sadece Tanrı'nın oyunuydu, kurallarda ona aitti. Bu kuralları bazıları için aşılmaz bazıları için ise aşılamaza kolaylıktı.

Rüzgârında eşlik ettiği gecede dev binaların ıssız sokaklarına mâhkum olan sırlar sahipleriyle birlikte gizlenmişti. Her sokağın kendi hikâyesi vardı, her bedenin kendi sonu her kişinin kendi masalı... Gök önce parladı, ardından yeryüzüne inen parlak çizgiler oluşurken peşinde sürüklenen gürlemenin sesi evrenin sadece bir güce sahip olduğunun kanıtıydı. Rüzgâr ona eşlik etti. Bu gerçek güçlerin, doğanın bir savaşıydı ve insanlar sadece figürandı.

Yağmura esir olan genç kadın başını öne eğip yüzünü buruşturdu, bacaklarından süzülen damlaların ağırlığı tenine baskı uyguluyordu sanki. "Bu bir engel mi?" sesi karmaşaya karışıp gürlüğü ile kendini belli etmişti, birkaç adım ötesindeki adam omuz üstünden ona bir bakış attı. "Yağmur mu? Bence kolaylık." kadın üzerindeki kabana sıkıca sarıldı, bozuk olan türkçesiyle bir şeyler mırıldanıyordu. "Sence Tufan yakalanmış mıdır?"

Adam gözlerini ona kaydırdığında kahverengi saçları alnına yapışmıştı. Üzerine kuruluk namına hişbir şey kalmamıştı. "Yakalansa haberlere konu olurdu, zor adamdır o kolay kolay enselenmez merak etme." Maria başını öne eğip zorlukla nefes aldı, "Bizi burda barındırmazlar." dar sokağın başına tekrar bakarken kararsızlığını birkez daha hissetmişti. Tufan tam yirmi dört saattir ortalıkta yoktu ve Ecevit'in tehditleri onu tedirgin ediyordu.

"Bizi değil, Tufan'ı bırakta bunu o düşünsün." eski binaların duvarlarına sinen yabancı suretlerin hedefinde onlar vardı, tehlikeli bir böglede pusuya yatan düşmana direneceklerdi. Maria gözlerini katile kaydırdığında yağmurun altına sırılsıklam olan saçları yüzüne yapışmıştı. Katilse dönen konudan uzak Savaş'ı radarına hapsetmişti. Bakışları, davranışları, kullandığı kelimeler... Karda ayak izi bırakıyordu.

Başını öne eğmiş yeri izliyordu, ayağıyla su damlasına gömülen taşı sağa sola iterken düşünce denizi onu alıp götürmüştü ancak ardında bıraktığı ayak izini bir kurt fark etmişti. Maria ve Teoman'nın sessiz bakışları harabe sokağı süzerken Savaş önce duraksadı, sonra arkasını dönüp sokağın diğer ucuna öylece ilerlemeye başladığında onu fark eden tek kişi Bozkurt olmuştu. Gözlerini Teoman ve Maria'ya dikti, ikisininde arkası ona dönüktü, cebindeki bıçağı sıkıca kavrayıp onun peşinden gitti.

Yağmurun gürültüsü ayak seslerini bastırıyordu, her zaman cebine gizlediği o bıçağı daha da sıktı. Azra her zaman pusudaydı, her an saldırmaya hazır bir kurt gibi pençleri dışarda gezerdi. Onun bu sessizliği sadece göz boyamacadan ibaretti, içinde sakladığı bir canavarı vardı.

Ondan sadece birkaç adım ötede ilerleyen Savaş sadece yürüyordu, kafasını ara ara sağa sola çeviriyor etrafı kolaçan ediyordu. Azra siyah saçlarını kapüşonunun altına hapsettiği sırada Savaş hızlandı, bu katilin beklemediği bir hâmleydi. Çamura gömülen siyah botları hızlandı, kadının ruhsuzluğu avına sinmiş gibidi, durdu. Savaş olduğu yerde duraksadığında katilin yavaşlayan adımları aradaki mesafeyi giderek azaltıyordu. O anda ani bir hareketle ona dönen Savaş elindeki silahı katile doğrulttu.

KAYBEDENLERWhere stories live. Discover now