9. BÖLÜM: CEHENNEM TOHUMLARI

3.8K 269 50
                                    


Sınır; 100 beğeni, 40 yorum**Canımın acımasını istemiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sınır; 100 beğeni, 40 yorum
**
Canımın acımasını istemiyordum. Ama kaburgalarımdan gelen bu sızı beni tüm benliğimle ayakları altına almıştı. Yok oluyordum ve varlığımı unutmak üzereydim. Ben, ben değildim. Ben cehennem bekçisinin esiriydim. Beni ateşine atarken kalbindeki kötülüğü de üzerime bulaştırıyordu. İçimdeki çocukluğumu kaydediyordum usulca, gözlerimin ışığı sönüyordu. Cennet bahçemi elimden almış, ruhuma cehennem tohumları ekmişti. Ancak tüm bu yakarışlar o kadar sebepsizdi ki varlığını benden başkası bilmiyordu. Kalbimi eriten ve içimde yeni bir karanlık büyüten bu acıların sebebi dünyadaki varlığım kadardı.

Karanlık odamda yatağın ortasında, üzerime sardığım yorgana edilirken bunları düşünüyordum. Lider'in bana yaşattıklarının başka açıklaması olamazdı. Ona inat olsun diye kendimi tehlikeli bir oyunun ortasına atacak kadar delirmiştim. Başından beri onların başlattığı bu oyuna sürüklenmemek için elimden geleni yaparken şimdi kendim bunu istiyordum. Başarmıştı sonunda. Beni gizli günahlarının saklı olduğu karanlığına çekiyordu.

Gözlerimi yumdum ve yorgana biraz daha sarındım. Saat gecenin ikisini gösteriyordu ve ev son birkaç saattir buz gibiydi. Dışarıda yağmurla karışık şiddetli bir fırtına vardı. Ancak bu evdeki soğuk havanın nedenini açıklamıyordu. Kansızlığım yüzünden ellerim ve ayaklarım normal zamanlarda da hep soğuktu fakat şuan sanki özellikle ayaklarımı keskin bir bıçakla kesiyorlarmış gibi hissediyordum. Utanmasam ağlayacaktım.

Lider'le en son salonda ufak bir tartışmaya girmiştik ama sonra arkadaşlarından biri beni zorla yukarı göndermişti. Ondan sonra ev her zamankinden daha sessiz ve kimsesiz kalmış gibiydi. Lider ortalarda görünmüyordu ve diğerleri de çoktan gitmiş olmalıydı. Bunun böyle olmayacağını düşünerek yataktan kalktım ve odadan çıktım. Bu koca evde ben gelmeden önce nasıl tek başına kaldığı sorusu aklımı sürekli kemiriyordu. Bizim o küçük öğrenci evimizde İdil'in eve gelmediği zamanlar olurdu ve ben bazen sadece korkudan erkenden uyumaya çalışırdım. Kafamdakileri bir kenara bırakarak karanlık koridora çıktım. Endişeliydim ve huzursuzdum. Bu koca evde yalnız kalmış olma fikri beynimi kemiriyordu. Lider'in evde olmasını dilemekten başka şansım yoktu.

Merdivenlerden aşağı inerken birkaç kez adını seslendim ama evden çıt çıkmıyordu. Temkinli adımlarım merdivenin sonuna geldi ve salona bir göz gezdirdim, kimse yoktu. Odası üçüncü kattaydı, belki de odasında uyuyordu. Tekrar basamakları çıkmak üzereydim ki dış kapının açılma sesiyle hızla kapıya döndüm. Lider beni korkmuş ve gözleri sonuna kadar açık bir şekilde karşısında görünce kaşlarını çattı ve öylece bana baktı. Neyse ki çığlık atma isteğimi son anda bastırmıştım.

Hala şüpheyle bana bakarken, ''Neden uyumadın?'' diye sordu. Üzerinde siyah boğazlı bir kazak ve kaşe montu vardı. Saçları dışarıdaki yağmurdan nasibini almış ve ıslanmıştı. Biraz da dağınıktı. Bu saatte nereden geldiği sorusu beni meraka sürükledi. Dışarısı içerisinden daha soğuktu ve gecenin bir yarısında onu dışarı çıkmaya sürükleyen şeyi merak etmiyor değildim. Elindeki anahtarı kapının yanındaki portmantoya bırakıp montunu çıkardı. Gözleri hala bendeydi ve hala tuhaf bir şekilde beni izliyordu.

SADECE BİR OYUNDU: NİMBUS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin