...

Saklanmak için bulduğumuz evde günler monotonlukla geçiyordu. Sıkıntıdan kafayı yemek üzereydim. Ara sıra Bunakla tartışıyor, spor yapıyor bazen de Doktorla uğraşıyordum. Gerçi doktor pek ortalıklarda görünmüyor, odasına kapanıyordu. Dört duvar arasında bütün gün nasıl sıkılmadan durduğunu ya da ne yaptığını merak ediyordum.

Bu merakı gidermek adına eve yerleştiğimiz altıncı günün akşamı kahve makinesinde yaptığım kahveyi orta boy bir kupaya koydum. Elime aldım ve merdivenleri çıkarak hemen benim odamın sol karşısında bulanan odanın kapısını açtım.

Tek elimle kahve kupasını tutarken diğeriyle de açtığım kapıyı kapattım. Dökmemek için dikkatle kahveye bakıyor birazcık dökülecek gibi olsa heyecanlanıyordum. Zaten son zamanlarda yaşadığım en büyük heyecan buydu. Bu durum fazlasıyla rahatsız etse de yapacak bir şey yoktu. Bunak'a evden dışarıya çıkmakla ilgili tek bir söz söylemek istemiyordum. Çenesi durmaz iki de bir uyarıda bulunur ve başımı şişirirdi. Onunla bir yerde kapalı haldeyken de bu isteyeceğim en son şey bile değildi.

Elimdeki kahveyi son derece dikkatli taşırken gözlerimi bir anlığına kaldırıp odaya baktım. Doktoru yatağının karşısındaki masanın başında otururken buldum. Kafasını kaldırmış beni izlerken meraklı ve ciddi yüz ifadesiyle sandalyesinde yaslanarak elindeki kalemi bıraktı. Neden geldiğimi sorguluyordu büyük ihtimalle.

"Kapı çalmakla ilgili bir sıkıntın mı var?"

Yapmacık bir şekilde gülümsedim. Elimde tuttuğum kupayla aynı şekilde yanına gittim ve masaya bıraktım. Sonunda dökmeden bu zorlu parkuru tamamlamıştım. Sorvivor ne ki!

Gülümsemeye devam ederek "Hayır." dediğimde gergin görünüyordu.

"Giyiniyor olabilirdim."

Kendimi savunmaya geçerek "Ama giyinmiyordun." dedim. İçimdeki ses gözlerini kapatarak bayık hareketlerle yüzünü avuçladı. O kadar iyi bir savunma ki Sokrates halt etmiş senin yanında(!) Keşke giyiniyor olsaydı da bende biraz güzel şeyler görseydim.

Doktor bıkkın şekilde kafasını olumsuz anlamda sallayınca konuyu değiştirmeye çalışarak masanın üstünde duran bilgisayar ve bir yığın kitabı işaret ettim.

"Hazırlıklı gelmişsin."

İşaret ettiğim yere bakarak "Evet, ne zaman normal hayata döneceğimi bilmediğimden eşyalarımın arasına sıkıştırmıştım bir şeyler." dediğinde burun kıvırdım.

"Tıp okumak kesinlikle bana göre değilmiş."

Kaşlarını ilgiyle kaldırdı. "Bunu mimarlık okumuş biri söylüyor." Omuz silktim. İki bölüm de birbirinden farklıydı. Ben projelerle uğraşmaktan oturup çalışamıyordum ki zaten okulu bitirince bu bölümle ilgili şeylere nokta koymuştum. Kendisi hala öğrenci gibi kitap başında oturuyordu. Gerçi mesleğe bir atılım yapmadığım için bilemiyordum ama ne olursa olsun tıp bence bu açıdan bir adım daha öndeydi. Bir kere insan hayatıyla ilgili bir meslek olduğu için tartışmaya kapalıydı.

O sırada aklıma düşen soruyla baktım yüzüne. "Sen nereden biliyorsun benim okuduğum bölümü?" Bir an afallasa da daha sonra cevap verdi.

"Yardımcın söyledi."

Bunakla nasıl bu kadar iyi anlaştıklarını anlayamıyordum. Ben nefes alsam tartışma çıkarıyordu. Kesinlikle bütün kavgaları Bunak çıkarıyordu! Ama Bunak efendiye göre hep suçlu Simgeydi tabi! Şımarık, düşüncesiz, umursamaz, kavgacı, huysuz, dik kafalı falan filan. Halbuki bir görse Simge'nin ne kadar büyük bir kalbi olduğunu. Canım kendim. I love myself forever bitch.

KAÇIKWhere stories live. Discover now