1.7

51 5 2
                                    

İnsanlar çok acımasız olabiliyordu. Bende acımasızdım belki birilerine göre. Kendime göre nasılım peki? Bu sorunun birçok cevabı vardı. Bu cevaplar arasından en uygununu bulmak da zordu. Mesela hayvanlara karşı benden beklenmeyecek derecede inanılmaz vicdan sahibiydim. Ne kadar sevmesem de çocuklara karşı da böyleydi. Kendime karşı vicdansız olabiliyordum zaman zaman. Bunak'a ve babama karşı da bazı zamanlar bunun dışına çıksamda vicdansız olmadım.

Ya Doktor?

İşte bu konu çok farklıydı. Bence ona karşı vicdansız olmamıştım. Ona göre ne kadar kaba ve umursamaz olsam bile asla vicdansızca davranmamıştım. Ben onu sevmiştim sadece. Başlarda farkına varamamıştım, benden nefret etmişti ve hala ediyordu fakat yine de sevmiştim. Sevdiğin birine karşı nasıl vicdansız olabilirsin ki? Peki o bana karşı? İşte o bana karşı vicdansızca davranıyordu. Tam da beni üzecek derecede iğrenç kelimeler sarf ederken hala onu seviyordum. Bu onun umrunda değildi.

'Öleceksin merak etme ama bu kadar kolay değil.'

Duyduğum cümlenin ağırlığını ölçecek bir terazi yoktu. Bu yüzden somut olarak ne kadar vicdansızca konuştuğunu bilmiyordu. Bu kadar kibar ve düşünceli bir adam neden böyle bir şey söylemişti? Benden bu kadar nefret etmesinin, içimize kadar girerek muhbirlik yapmasının ve bu kelimeleri kullanmasının sebebi neydi? Sebep sadece babası olamazdı.

Şuan içinde bulunduğum acının verdiği hassasiyetten olduğunu düşündüğüm bu kırılganlığın normalde söylenmiş olsa dokunmayacağını umuyordum. Neler duymuştum, bu onların yanında bir hiçti. Fakat doktorun sarfettiği bu cümlenin bana bu kadar dokunması Tarık Koru yüzünden zaten kırılan kalbimden dolayı mı yoksa Doktor'a olan zaafımdan dolayı mı bilmiyordum. Ben bu kadar acı çekerken söylemesi belki de bu kadar üzmüştü. Bunun yanısıra hem ölmemi isteyip hem de ölürken acı çekmemi isteyecek kadar ne yapmıştım ona?

"Umrumda değil, yeterki öleyim."

Gözlerimde duran son damlaları sildim. Hiç kimse için gözyaşı dökmek istemiyordum. Bağırmadan söylediğim sözler belki de şuana kadar söylediğim en samimi sözlerdi. Gerçek, yalansız. Doğrulttuğu işaret parmağını indirdi. Kaşları çatık ve umduğunu bulamamış bir hali vardı. Sanırım canım için ona yalvarmamı falan beklemişti. Yani diğerlerinden hiçbir farkı yoktu. Belkide bizleyken beni etkilemek için farklı bir yol denemiş ve bu yol tutmuştu.

"Evet görebiliyorum, umrunda değil! Acı çektirmek, insan öldürmek ve yaptığın şeylerin sonucunun ne kadar kötü olduğu umrunda değil!"

O beni izlerken yavaşça ayağa kalktım ve tam karşısında durdum. "Yaşadığı her saniye bir başkasına zarar veren insanlar için çok düşünceli davranıyorsun..."Devamını getirecekken sustum. Gözlerini kıstı ve devamını getirmemi isteyerek "Ya da..." dedi.

Sinirlerim yeterince bozulmuştu ve derin bir acı içerisindeydim. Fakat bana bu şekilde davranmasına izin vermek ölmekten daha kötü görünmüştü. Hem neden bu şekilde davrandığını öğrenmek istiyordum. Benden nefret eden çok insan vardı fakat hiçbiri karşımda duran adam kadar değerli olmadığı için önemsememiştim. Sevmenin nasıl bir şey olduğunu yeni yeni anlıyordum belkide. Kendi derdini bir kenara bırakarak onu ön plana koymak, sürekli onu düşünmek, sevmek böyle bir şey miydi? Karşımdaki adam sevdiğim adamdı ve ölüyor olsam bile onun benden nefret etmesi katlanılamaz bir şeydi. Daha önceleri böyle bir şey olacağını söyleselerdi güler hatta dalga geçerdim. Bencilce davranırdım o zamanlar. Şuankinin tersine, ölüyor bile olsam umrumda olmazdı. Sevgi, bencilliği de söküp atıyormuş demek ki. İnsanların aşkları uğruna yaptığı her şeyi şuan az çok anlayabiliyordum. Belkide daha fazlasını ileride anlayacaktım. Belkide anlayamadan acı içinde ölecektim. Hatta belkide ikinci seçeneği hak ediyordum.

KAÇIKWhere stories live. Discover now