10- sensiz devam edemem.

289 50 37
                                    

"Guleum sızdı resmen." Dedi merdivenlerden inerken. O diğer koltuğa otururken ben doğrulma gereği duymamıştım.

Taehyung hafifçe bedenini aşağı kaydırarak daha rahat bir hal aldığında gözlerinin dolduğunu görmüştüm. "Taehyung?" Dedim ama o ne sorduğumu anlamış gibiydi.

"Yaraları çok kötü." Sesi titremişti, yüzündeki endişeyi görebiliyordum koltukta doğrulup onun yanına, ayaklarının dibine oturmuştum. "Belli etmek istemiyor ama çok kötü Jimin, canı çok yanıyor." Sol gözünden yaş yuvarlanırken, kalbim ağrımıştı. Sesinin titreyişi, bazı harfleri söylerken sesinin çıkmayışı kalbime ağır geliyordu. "Sadece gülümseyerek saklamaya çalışıyor. Görüyorum, görüyorum ama bir şey yapamıyorum. Gizlediğini sanabilsin diye ses çıkarmıyorum, eğer anladığımı bilirse daha çok üzülür." En sonunda dudaklarının arasından kaçan hıçkırıkla gözlerim dolmuştu. Kollarımı açıp, "Gel." diyebildim sadece. Beklemedi ya da düşünmedi, kollarımın arasına girip ağladı, nefeslerini boynumda, gözyaşlarını da omuzumda hissettim, ses etmedim, sarıldım ve saçlarını okşadım.

Hıçkırıklarını tenimde hissettim, gözümden düşen yaşın sebebi de buydu. "Geçecek Taehyung, günün birinde tüm bunlar birer anı olacak." Yüzünü göğsüme saklamıştı, sadece ağlıyordu, kollarımı ona sıkıca sardığımda onu güven altında yaşatabilirdim sanki, bir şey demiyordu, artık sessizce ağlıyordu. "İyi ya da kötü fark etmez, hatırladığınızda biz bunları ardımızda bıraktık, atlattık diyeceksiniz. İyi günlere bakacaksınız, şimdi sadece biraz dişinizi sıkmanız gerek." Kollarım bedenini sararken onu koruyabildiğimi düşünmüştüm. Onları koruyabilirdim.

Uzun süre bir şeyler mırıldanmış, anlık da olsa unutabilsin diye uğraşmıştım. Ben konuşurken ses çıkarmayınca ismini fısıldamıştım. "Taehyung." belimdeki kollarını iyice sıkılaştırıp beni kendine çekti, "Uyudun mu? Yukarı da, yatakta yatsaydın." Kendimi biraz koltuğun kenarına yasladığımda o bir şey söylememiş, uyumaya devam etmişti. Onu uyandırmadım, rahatsa böyle uyuyabilirdi. Sanki korumam altında olan ufak bir çocuk gibi gözükmüştü gözüme, masum, ufak bir çocuk.

Hayatımın hiçbir anında bir iki günlük tanıdığım insanlara kendimi açmadım, şimdiye kadar. Bu bana yanlış geliyordu, her zaman, hala da geliyor. Taehyung'la bu kadar yakın olmam, olmuyordu işte. Evet uzun zaman olsaydı, en azından bir sene ama değildi işte. Bana mantıksız geliyordu, şu an kollarım arasındaydı, bacaklarımın arasındaydı, kucağımdaydı ama yanlıştı, baştan sona. Yine de itemezdim onu, itmezdim. Daha çok çekerdim onu kendime, gitmek istese de izin vermezdim. Kocaman bir çıkmazın içindeydim, ne adım atmalıydım ne yapmalıydım bilmiyordum.

En başındayken bitmesi gerekirdi, çok geç olmadan.

"Ne yapıyorsun bana böyle?" Ellerim saçları arasındayken fısıldadım. Bebek gibi uyuyordu göğsümde, her kötülükten sıyrılmıştı.

Sıyrılmış mıydı?

Yanağı yüzünden dudakları büzüşmüş, hafif aralıktı. Düzene girmiş nefeslerini tişörtümün üstünden bile tenimde hissedebiliyordum. İncecik kolları belimdeydi, mavi kazağını dirseklerine kadar sıyırmıştı ama yine de izler vardı. Bedeninin her bir yerinde olduklarına emindim.

Saçları göğsümde yayılmıştı ve çeneme değiyordu. Onu sonsuza dek kollarım arasında, göğsümde uyutmak istemiştim, diğer taraftan bundan rahatsız oluyordum. Rahatsız olmak denilir mi bilmiyordum gerçi, sadece olmaması gereken bir şey gibiydi, bunu bilmek, garipti. "Jim." Dedi mırıldanarak, uykulu sesiyle. Ama uyanık gibi durmuyordu, daha çok rüyasında konuşuyor gibiydi. "Jim, affet beni." Rahatsızca kıpırdandığında yüzündeki hal hoşuma gitmemişti. "Bırakma, artık sensiz devam edemem, yapamam." Kolları aniden sıkılaştığında kabus gördüğü yeni dank etmişti. "Gitme, Jimin." Sesi titremişti, terlemiş ve huzursuzdu.

IlungaWhere stories live. Discover now