5- burada değil.

316 54 48
                                    

Bölüme geçmeden önce seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum bebeğim 🥰❤️affirora

Keyifli okumalar💛

"Taehyung?" demiştim korku kokan sesimle, endişelenmiştim. Çok zor durumda olmasalar beni aramayacağını biliyordum. Sesi kesik kesikti, koşmuş gibiydi.

"Jimin," dedi sessizce, Tanrım, başlarına kötü bir şey gelmişti ya da gelecekti. "Guleum'u aldılar, onu elimden aldılar," hıçkırık sesleri gözlerimin dolmasını sağlamıştı, onlara nasıl bu kadar bağlanmıştım? "ellerimin arasından kayıp gitti, onu koruyamadım." ağlayarak, kesik kesik söylediği cümle kalbimin sıkıştırmıştı. Annesini koruyamadığını düşünüyordu zaten, bunun sorumluluğu omzunda koca bir yükken, kardeşini de kaybetmek üzereydi.

"Neredesin Taehyung, söyle bana." dedim endişe dolu sesimle. Çoktan yataktan kalkmıştım, üzerime montumu geçiriyordum. Bir elimle telefonu tutmaya çalışırken koşarak aşağı iniyordum.

"Ben, ben eski şehir hastanesinin binasındayım, Jimin korkuyorum. Kimsem yok, özür dilerim." demesi kalbimdeki ağırlığı arttırmıştı. Sol tarafımdaki ağırlığı artık taşıyamayacak gibiydim. Kimsesi olmadığı için özür dilemişti, Guleum'dan başka kimsesi yoktu. "Ben varım, merak etme. Korkma ve beni bekle, geliyorum." Yoongi ve Jungkook telaşlı hareketlerimle ayaklanmış peşimden kapıya kadar gelmişlerdi. Aceleyle ayakkabılarımı giyerken, Taehyung'un yanına gittiğimi söylemiştim. Sonrasında koşarak uzaklaşmıştım evden.

Ben varım demiştim ona. Yalnız olmadığını anlatmıştım. Taehyung'u anlamadığım şekilde önemsiyordum, bu beni rahatsız etmiyordu.

Eski hastaneye koşarak yaklaşık on dakikada varmıştım. İki dakikadır da ellerimi dizlerime yaslamış şekilde etrafa bakınıyordum, nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. "Taehyung!" bağırmıştım adını, böylelikle onu bulmam daha kolay olacaktı. "Taehyung!" diye bağırdım yeniden. Onu hemen bulmak istiyordum, onun ses vermemesi içimde biriken korkuyu arttırıyordu.

"Ji-Jimin?" kısık sesini duyduğumda sesin geldiği yöne döndüm. Ona doğru iki büyük adım attığımda aramızda otuz santim falan vardı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı, burnu da öyle. Saçları dağınıktı, giydiği ceket iyice yırtılmış, yanağının biraz üstünde koca bir morluk oluşmuştu. Daha fazla beklemeden iki yana açtığım kollarımı ona sardığımda tüm bedeninin zangır zangır titrediğine şahit olmuştum. Kolları belime sarılırken bacakları onu taşımayı reddetmiş, beni de kendiyle beraber yere oturmaya şartlamıştı. Alnını omzuma yasladığında sadece Guleum diyordu, "Guleum, onu da koruyamadım. Ben kimse için iyi birisi olamadım, tek değerlimi, kardeşimi onlardan koruyamadım Jimin." hıçkıra hıçkıra zar zor kurduğu cümle elimin saçlarına gidip onları okşamasını sağlamıştı.

Ses çıkarmadan ağlamasını dinledim, o ağlıyordu ben saçlarını okşuyor yatıştırıcı bir kaç cümle fısıldıyordum. Elleriyle tişörtümü sıkıyordu, bir tek ben varmışım gibi sıkı sıkıya sarılıyordu. Kollarından kayıp gidecekmişim gibi, ne kadar zamandır tanıyorduk ki birbirimizi diye soruyordum sürekli kendime. Nasıl bu kadar bağlanabilirdi bana, nasıl böyle korkabilirdi beni kaybetmekten?

"Taehyung, artık a-ağlama artık." avuç içlerimi yanaklarına yaslayıp bana bakmasını sağladım. Onu bu kadar yakından görmek duraksamama sebep olsa da devam ettim. "Guleum'u da bulacağız. Sen hayatımda gördüğüm en iyi abisin." yanağını okşamış, gözyaşlarını silmiştim. Ama istememişti, kendini geri çektiğinde boşlukta hissetmiştim kendimi. Yeniden yanağında yol edinen yaşları silmişti.

IlungaWhere stories live. Discover now