21- daha fazla yalan yok

251 38 30
                                    

Dakikalardır bir oraya bir buraya koşturup, Taehyung ve Guleum'u arıyordum. Ne kadar büyüklükte olduğunu bilmediğim bir ormanın içindeydim, ne zamandır burada olduklarını bilmiyordum ve ne kadar süredir yemek yemediklerini, ne kadar üşüdüklerini tahmin bile edemiyordum. Taehyung kendini sürekli suçluyor olmalıydı, iyi bir abi olamadığını düşünüp duruyordu belki de.

Hava sıcak değildi, güneş yeni doğalı iki saat olmuştu ve bu onların çok üşüdüklerini bir kez daha hatırlamamı sağlıyordu. Kafayı yiyecektim, onları nasıl bulacağımı bilmiyordum.

Henüz ormanın içine tamamen girmemiştim. Telefonun çektiği alanlara, geri dönebileceğimi düşündüğüm kadar ilerliyordum. Seokjin onları bulduğumuzda sarmamız için battaniye ve aç olduklarını da düşünerek biraz yemek bulmaya gitmişti. Onu bekliyordum yani, o geldiğinde, onları aramaya çıkacaktık.

Aslında ilk başta Seokjin ve benim ayrılarak aramamızın işi kolaylaştıracağını düşünmüştüm ama bu sadece bize zorluk sağlayacaktı. İki kişi beraberken, başımıza bir şey gelme olasılığı da daha düşüktü. Ayrıca birbirimize ulaşamazdık, eğer Seokjin benden önce onları bulursa ve bana haber veremezse daha da uzaklaşıp ben de kaybolabilirdim. Bir de beni aramaya uğraşamazlardı. Bunlar Seokjin için de geçerliydi. Ben de bu yüzden ikimizin beraber aramaya gitmemizin daha mantıklı olduğuna karar vermiştim.

Çok uzaklaşmadan, bakınıyor ve onlara sesleniyordum. Bu kadar yakında olmayacaklarını bilsem bile, ümitti işte. İnsan her zaman umutları için yaşar ya zaten. Kabullenmesek de, aslında içimizde birikmiş umutlar için yaşarız. İşte öyleydim ben de. Taehyung'un ümidiyle yaşıyordum resmen.

"Bay Park!" Seokjin bana seslendiğinde, direkt arkamı dönüp dümdüz yürüdüm. Böyle hesaplamıştım, henüz kaybolmamak için. Dallara ve kurumuş yapraklara basarak birkaç dakika yürüdükten sonra, Seokjin'in yanına varmıştım.

"İstediklerinizi getirdim." Elindeki çantalardan birini bana uzattığında teşekkür ederek elime almıştım. "İstiyorsan beni burada bekleyebilirsin, benimle aramak zorunda değilsin." Dediklerime başını iki yana sallayarak cevap vermişti.

"Beraber mi ilerleyeceğiz, dağılarak mı arayacağız?"

"Bence beraber ilerlemeliyiz. Bir de birbirimizi kaybetmeyelim." Onayladığında kendi çantasını da sırtına geçirmişti. Onları nasıl bulacağımı bilmiyordum, elimden ne gelirdi ki zaten koskoca ormanda?

Taehyung'un başı nasıl olduğunu anlayamadan sürekli belaya giriyordu. Tanıştığımızdan beri, onu kurtarmaya çalışıyordum, bundan gocunduğumdan ya da bıktığımdan değildi. Yani elbette başına böyle şeyler gelmesinden sıkılmıştım ama onu kurtarmak konusunda elimden geleni ne kadar olursa olsun yapardım. Yine de garipti, benimle yaşıttı ama her belayı üzerine çekiyordu sanki. Artık sadece evimizde oturmak, ufak şeylerden tartışmak, beraber uyumak ve normal bir yaşam istiyordum. Bunun son olmasını diliyorum yalnızca. Taehyung ve Guleum için istiyordum bunu, daha fazla yara almalarını istemiyordum. Hem Guleum henüz küçüktü, belki Taehyung için atlatmak daha kolaydı ama o güçlü gözükse de bir yere kadar dayanabilirdi. Aslında, herkes için böyle değil miydi, herkesin bir sınırı vardır. Ve sanırım ikisi için de bu sınır yaklaşıyordu. Olacaklardan korkuyordum, kendilerine zarar vermek istebilirlerdi, Guleum henüz tam anlamıyla yolunu seçmiş sayılmazdı, kötü yönde ilerleyebilirdi. Ve fark etmezsek, bundan döndürmek zor olabilirdi. Taehyung, o da aslında küçük bir çocuktu. Küçük yaşta büyümek zorunda kalan bir çocuktu daha. Onun sınırı geçtiğinde ne yapacağını bilemiyordum. O yüzden bunun tekrar yaşanmasını engellemeliydim.

Tabi önce onları bulmam gerekiyordu.

"Taehyung!" Tüm gücümle bağırarak, yanıt almayı umuyordum ancak henüz yeni başlamıştık aramaya, bu kadar kolay olmayacaktı.

IlungaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin