22

3.7K 517 155
                                    

FELİX

Sonunda geldiğimiz sahilde heyecanla gülümsedim. Bu sahil ilk defa yalnız olmadığıma şahit olacaktı. Benim de normal herkes gibi olabildiğimi görecekti. Birisine dokunabildiğime, birisinin elini tutabildiğime ilk defa tanık olacaktı. Changbin hyung elimi bırakmadı, hatta daha sıkı kavradı ve beni denize doğru çekiştirdi. Önceden tuvale aktardığım yolda şimdi kendi ayak izlerim vardı. Önceden yalnızlığımın tablosunda şimdi O ve ben vardık. Sadece ikimiz… 

İlk defa denize girdiğim de o kadar büyülenmiştim ki… gerçekten böyle güzel bir his miydi? Beni hala derinlere, suyun içine çekmeye çalışan Changbin hyunga sadece bir gülümseme değil, ufak bir kıkırtı verdim. Gözlerimin kısıldığını hissediyordum ve o da bana aynı öyle bakıyordu. İkimiz de suyun içinde sırılsıklam olmuştuk. Üzerimizde ki tişörtler bedenimize yapışmıştı. Onun elini daha da sıkı kavradım. O hep filmlerde olur dediğim sahneyi yaşadık. İkimiz de suyun içinde birbirimizle eğlenirken ilk defa temastan korkmadım. Sanki deniz… bütün korkumu alıp götürmüş gibiydi. Bu güzeldi… hem de çok güzel. 

Kaç saat öyle suda eğlendik bilmiyorum ama gülmekten yanaklarım ağrımış ve bedenim yorulmuştu. Kendimi suyun akıntısına bırakırken yüzümde hala silemediğim bir gülümseme vardı. Kolumun tutulması ile suda doğruldum ve ayaklarımı yere bastım. Bana bakan Changbin hyungun gülümsemesi ile daha da gülümserken elini kaldırıp saçıma götürdü. Korkmadım… tuhaftı. Korkmamak çok tuhaftı. 

“Güneş batmak üzere ve ben bu büyülü anı bozamam” 

“Ne?” şaşkın bakışlarla bakarken kızıllaşan ortamda belimize kadar su içindeydik. Saçımda ki elini enseme indirirken diğer elini belime yerleştirdi ve beni kendine çekti. Düşündüğüm şey miydi? Cidden beni öpecek miydi?

Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu ama tuhaftı. Çünkü bana yakınlaşan yüzü heyecan dışında bir duygu getirmiyordu. Korkum yoktu. O an korkumun bizim önümüzde diz çöktüğünü anladım. Ondan güçlüydük. Sadece ben değil, Biz güçlüydük. O benim her şeyde ilkim oluyordu ve ben buna hayranlık duyuyordum. Milimler ötemde ki dudaklarına bakarken gözlerimi kapattım. Aynı onun gibi… Sadece anı hissetmeye çalıştım. Fakat gözlerimi kapatmamla gözümün önünde canlanan sahne hissetmememi engelledi.

Ona yaklaşmaya çalışıyordum. Bir adım… iki adım… ve son adımı atamadan duruyordum. Korkuma boyun eğiyor ve büyük bir pişmanlıkla yere bakıyorum.

“Ü-üzgünüm” fakat o gülümsüyordu. 

“Sorun değil Felix, Bir gün bana gelmeni bekleyeceğim”

Benim ona gelmemi bekleyeceğini söylemişti ama o bana geliyordu. Bu onu hayal kırıklığına uğrattığım anlamına gelmez miydi? Başaramadığım anlamına…

Gözlerimi açtığım da dolan gözlerimden akan yaşları silmedim ve iki elimi de kaldırıp çenesini tuttum. Gözlerini açarken beklersem yapamayacağımı anladığım da onu kendime çektim ve dudaklarımızı birleştirdim. Büyük bir şokla açılan gözlerine dolu gözlerimle bakarken titremeye başlayan bedenim ve hızlanan nefesimi göz ardı ettim.

Gözlerim yavaşça kapanırken korkum kendini belli etmek istercesine sarstı bedenimi. Titriyordum hem de fazlasıyla ama umurumda değildi. Artık ona boyun eğmeyecektim. Çok sürmedi… Dudaklarını hareketlendirdi ve alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Titreyen bedenimi daha sıkı sarmalarken dönmeye başlayan başımı ve arada bir karardığına emin olduğum görüşümü umursamadım. Sadece tadını çıkardım… O büyülü anın bozulmaması için.

Bir süre titremem azalmış ve nefeslerim onun nefesleriyle düzenli bir hal almıştı. Gevşeyen bedenimde kolları yavaşça hareketlendiğin de elini tişörtümden içine soktu. Elleri bedenimde gezinirken nefessiz kalarak dudaklarımızı ayırmıştık. O dudaklarını bu sefer boynumdan omuzlarıma doğru gezdirirken elimi saçlarının arasında gezdirdim. Tişörtümün yakasını çekiştirip omzumu açıkta bırakırken boynumu emen dudakları durmuştu. Birden durması ile kapattığım gözlerimi açarken ne olduğunu kavramam uzun sürmemişti.

“Felix… Bu” Elini kaldırıp omzuma dokunacakken titreyen ellerimi kaldırıp elini kavradım. 

“Dokunma… Lütfen.” Titrek çıkan sesimle bedeni kasılırken elini ellerimin arasından çekti.

“Bunu kim yaptı?”

“B-bilmiyorum”

“Geçmişinde ne yaşadın?”

“B-ben…”

“Felix! Bu korkunun sebebini biliyorsun!”

“H-hyung… hatırlamıyorum… sadece”

“omzunda ki aşırı sıcaktan oluşan bir yanık değil”

“A-Asit”

“Felix, korkundan kaçarsan onu nasıl yenebilirsin?”

“Hyung, sadece gidebilir miyiz? Evime…” Ağlamam daha da şiddetlenirken bir süre sustu. Ardından benden biraz uzaklaştı ve yüzümü ellerinin arasına alarak gözyaşlarımı sildi.

“Beni dinle Güzelim. Geçmişinden kaçarsan sana o hayal ettiğin geleceği kuramam. Eskiden yaşandı ve tekrar yaşanmayacak. Yanında birçok kişi var senin. Chan ve minho hyung, hyungjin, seungmin, jisung ve jeongin… Ben. Kimse elini bırakmayacak, kimse zarar görmene izin vermeyecek. Sadece benim elimi tutma Felix, geçmişinin ağırlığını bilmiyorum ve belki ben yeterli olamam sana. Ama hepimiz… hepimiz senin için hazırız. Sadece senin için güzelim.”

“Hep yanımda olurlar mı?”

“Mutlaka, Baksana Jisung en son benim elimi 18 yıl önce tuttu ve hala bırakmıyor”

“Eğer… geçmişimle yüzleşirsem aileme sarılabilir miyim?”

“Evet… onlarla uyuyabilir ve öpebilirsin bile.”

“O zaman… bana biraz süre versen olur mu?”

“İstediğin kadar…”

“Seni seviyorum Hyung…”

“Bende seni seviyorum sarışın…”

Okunmuyor olması morelimi bozamaz elbet okunur okuyanlar lütfen oylayıp yorum yapsınlar ya yazma isteğim çok düşük

The art of fear/Changlix Where stories live. Discover now