16

3.9K 444 213
                                    


Mutfaktan gelen sesler ile gözlerimi açarken Üzerimde ki pikeyi kaldırdım. Salonda uyuyakalmıştım. En son Jisung ile konuştuktan sonra Johnny Bravo izliyordum. Kimin üzerime pikeyi örttüğünü anlamak için Yattığım koltuktan kalkıp dağılmış saçlarımı daha da dağıtarak mutfağa doğru ilerledim. Mutfağın kapısında dikilip İçeriye baktığım da Annemin kahvaltı hazırladığını gördüm.

Siyah uzun saçların üstten yarısı örülü altı serbestti. Üzerin de beyaz bir gömlek ve kahverengi kalem eteği vardı. Sanırım işe gidecekti.

Onu çok özlüyordum. Her gün konuşsak ve evime gelse bile ona dokunamıyor olmam canımı yakıyordu ve bu sadece benim değil, Onun da canını yakıyordu. Bu yüzden yenmeliydim korkumu. Annem ve babam için, Changbin hyung için, Arkadaşlarım için. Onlar benim için çabalıyorken benim korkakça durmam çok acınasıydı.

“Günaydın anne” Birden bana dönmüş ve o meleksi gülümsemesini bana bahşetmişti.

“Günaydın meleğim Bir yerin ağrımıyor değil mi? Koltukta uyumamanı sana defalarca söyledim”

Gülümsedim ve başımı iki yana salladım. Annem fazla üzerime titriyordu ve bu benim daha da kötü hissetmeme sebep oluyordu. Keşke ona karşılık verebilseydim.

“İyiyim ben, bu arada yumurta kokuyor anne”

Annem aceleyle arkasını dönmüş ve ocakta ki yumurtayı almıştı. Kendi kendine konuşurken de gülmeden edemedim. Masaya baktığım da Benim için kendi elleri ile yaptığı çilekli sütü ve kahvaltılıkları ile harika görünüyordu. Karnım hemen guruldamaya başlamıştı.

“Meleğim Ben akşam yemeği için de birçok şey yaptım. Hafta sonu gelemeyeceğim idare edebilirsin değil mi?"

“Çocuk değilim anne, Tüm bunlara gerek yok” Annem gözlerini kısarak elini beline koydu ve bana diğer elinde ki kaşığı uzattı.

“Karşı gelme bana, İyi beslenmen gerekiyor. Sana kalsa her gün ramen yiyeceksin”

“Ama ramen güzel”

“Sağlıklı değil bir tanem. Hadi Git elini yüzünü yıka ve Kahvaltını yap. Benim hemen gitmem gerekiyor. Görüşürüz meleğim”

Üzerinde ki önlüğü çıkartırken Ona karşılık görüşürüz dedikten sonra merdivenlere yöneldim. Aşağıdan kapı kapanma sesi geldiğin de Banyoya girip yüzümü yıkadım ve dağılmış saçlarımı düzelttim. O sırada saçlarımı artık boyamam gerektiğini fark ettim. Dibim gelmişti ve kötü gözükmese bile boyamayı istiyordum. Hangi renge boyayacağımı sonra düşünmeye karar vererek odama girip üzerimi değiştirdim. Beyaz sweatimi giyip altıma siyah eşofmanımı giydim. Oldukça bol giyinmiştim ve küçük bir çocuk gibi duruyordum. Odamdan çıkıp aşağıya indim ve mutfağa geçtim. Masaya oturduğum da yalnızlık hissi yine beni yalnız bırakmadı.

Doğduğum andan beri ailemle hiç masaya oturmamıştım zaten bu yüzden alışmıştım artık verdiği acıya. Tek kişilik kahvaltı en nefret ettiğim şeydi ama ben yine tek başımaydım. Kahvaltımı yapıp bulaşığımı topladım. Bugün dersim yoktu ve yarın da haftasonuydu. Yani kocaman bir üç günüm vardı. Ne yapmalıydım? Çizim yapsam bile boya almam gerekiyor çünkü boyalarım bitmek üzereydi ama hiç dışarı çıkasım yoktu. Akşama Jisung’un geleceğini hatırladığım da kalbim hızlandı ve heyecanla dudağımı ısırdım. İlk defa evime annemden başkası gelecekti ve onunla hep hayal ettiğim gibi eğlenceli bir gece geçirecektik. Arkadaşlar nasıl bir gece geçirirdi? Onu sıkar mıydım? Tabi ki sıkardım. Benden çok uzakta olacaktı ve ikimiz de hep tedirgin olacaktık. Belki de kabul etmemeliydim. Hayır! Çabalamak zorundaydım. Bu gece olabildiğince yakın davranacaktım. Korkum artık beni yönetmeyecekti.

The art of fear/Changlix Where stories live. Discover now