10

4K 462 321
                                    

HAN JİSUNG

Hyunjin’in tekrar üzerime atlayacağını anlayınca hemen ayağa kalkmış ve koşmaya başlamıştım. Arkama bakıp ona güldükten sonra dil çıkarak önüme dönmüştüm ki bodoslama girdiğim kişi ile yüzümde aşırı serin bir şey hissettim. O değil aşırı ferahladı yüzüm. Ne olduğunu anlamak için dudağımı yaladığım da limonata olduğunu anlamıştım. Hass… Gözlerimi açarsam kör olurum!

O değil şuan elimin altında dokusu çok güzel olan şekilli bir şey var. Ne ki bu?

“Oha bu ne? Neye dokunuyorum ben?”

harbi lan bu ne böyle? O sırada kulağımda bir nefes hissettim.

“Kaslarım hoşuna gitti sanırım”

Alaylı tonla duyduğum sesle birden elimi çektim. Dokunduğum kası mıydı yani? Bir şey diyim mi… acayip kası var lan.

“Yok ki gitsin hoşuma, bebek poposu gibi karnın var”

çarpılmam umarım ha. Yok böyle bir yalan yani hafif bir şekilde güldüğünü duydum. Ardından beni üzerinden kaldırdı. Gözlerimi açsam göreceğim de bu kaslı çocuğu. Beni kolumdan tutup sürükleyince hızla kolunu tuttum ve koluna yapıştım.

“Yah! insan bir kucağına alıp taşır! Göremiyoru-ah!” Sanırım kapıya çarpmıştım. Hafif bir gülme sesi ile daha da sinirlendim ve elimi ondan çekip belime yerleştirdim.

“Çok mu komik? Senin limonatan yüzünden göremiyorum!”

“Bana çarpan sensin”

“Bu yüzüme dökülen limonatanın senin olmadığı anlamına gelmez!”

Bu sefer ellerini omuzlarıma koydu ve yavaşça ilerletmeye başladı. Hah işte böyle yola geleceksin. Nereye götürüyor bilmiyorum ama seslerin azaldığını düşünürsek… kıymetli popomu kollamam gerekecek.

“Eğil”

Ne!? Eğil mi!? Ne yapacak lan bu bana? Düşündüğüm şeyi yapmayacak değil mi? ilkimi okula veremem! Hayatta olmaz!

“ olmaz! Evlenmeden asla olmaz!”

Bir süre sustuğun da kaçmak için geri dönmeye çalıştım. O ise kısa bir süre sonra kahkaha atmaya başlamıştı. Ama bu hiçte pis bir gülüşe benzemiyor. Hatta baya güzel gülüyor.

“Ne geçiyor öyle aklından senin? Sadece yüzünü yıkayacağım”

Hass… rezil olduk iyi mi. böyle rezillik yok. Yemin ederim salaksın Jisung şimdi nasıl açacaksın gözlerini? Çaktırma jisung, olmamış gibi davran jisung.

“Ben de öyle düşünmüştüm zaten, başka ne düşüneceğim ki? Yani ne düşünmüş olabilirim ki? Tabiî ki yüzümü yıkayacaksın, köşeye çekip beni becereceğini düşünecek değilim ya”

Sıçtım sıvıyorum. Bu mu yani çaktırmamak, hiç konuşmasam daha iyiydi. Çocuk bu sefer daha çok güldü ve belimi tutup ilerletti.

“Onu da başka zamana artık”

“Ne?!”

“Şaka yapıyorum, eğil de yüzünü yıkayayım” Bir şey demeyip eğildiğim de yüzümün yandığını hissediyordum. BENİM! Han Jisung’un yüzü utançtan yanıyordu! İşte buna ben dahil kimse inanmazdı ama yanıyordu!

Yüzüme baya bir su tuttuktan sonra iyice sıkmaktan ağrıyan gözlerimi hafif araladım ve doğruldum. Oh… görüyorum sonunda. Tam ağzımı açmış çocuğa dönmüştüm ki çocuğun musluğa eğilmiş boynunu yıkadığını gördüm. Tamam… bu kadar yakışıklı olacağını düşünmemiştim. Lan bu bildiğin taş… Özene bözene yapılmış heykel gibi çocuk. Bir de boynunu yıkadığı için tişörtünün yakaları ıslanmıştı ve aşırı… sexydi.

“Ağzını kapat, salyan akacak”

bana aynadan bakıp alayla güldüğün de hemen ağzımı kapatıp zorla yutkundum. Çocuk suyu kapatıp bana döndü ve beni süzdü. Ben de onu süzdüm. Onun üzerin de Siyah deri bir pantolon, gri salaş bir tişört vardı. Tişörtün Önünü pantolonun içine sıkıştırmıştı ve aşırı çekiciydi.

Bakışlarımı kendi üzerime çevirdim. Darwin baskılı turuncu sweatim ve altına giydiğim mavi diz üstü şortum, onun altına giydiğim birisi mavi birisi yeşil olan çoraplarım ve beyaz spor ayakkabılarım ile çok… Tatlıydım. Her zaman ki ben. Çok iyiyim yine, kendi tarzıma hayran kalmadan edemiyorum.

Ona baktığımda yüzünde ki gülümseme ile bana baktığını gördüm. Bu kaşlarımı çatmama sebep olurken bana yaklaştı. Ben ve geriye adım atmak mı? hayatta olmaz! O yaklaştıkça ben yerimde durdum ve onun ne yapacağını bekledim. Sonunda dibimde durduğun da yüzünü boynuma yaklaştırdı ve nefesini kulağıma üfledi.

“Öyle düşüncelerine çok yakışmayan bir şekilde giyinmişsin”

Ellerimi göğsüne koyup ittim ve ondan uzaklaştım. Ardından elimi belime koyup ona bir adım attım.

“Bir kere öyle düşünmedim ben-“ İkinci adımımda tökezleyip son an da düşmekten yırttığım da gülmemek için kendini tutan çocuğa sinirle baktım. Hayır yalan söylerken mi tökezlenir ya?

“Hey neyse gidiyorum ben!”

Ondan uzaklaşacağım sırada kolumu tutunca ona döndüm.

“Teşekkür etmeyecek misin?”

“Ne teşekkürü?”

“Buraya kadar getirdim”

“Ben getir demedim”

“O zaman ismini söyle bari”

“Yooo, neden söyleyeyim”

“Çünkü canım öyle istiyor”

“Benim istemiyor” Elimi ondan çekip lavabonun çıkışına ilerlediğim de arkamdan bağırdı.

“O zaman ben de arkadaşlarına sevgilim olduğunu söylerim, yalan da sayılmaz gerçi baya elledin beni”

Sinirden ve utançtan kızarırken ona sertçe baktım. Hayır nasıl bu kadar sinir bozucu oluyor? Benim daha çok sinir bozucu olmam gerekiyor oysaki! Bana hala sırıtarak bakan çocuğa arkamı döndüm ve kapıyı açtım.

“Jisung!” Diye sinirle söyledikten sonra güldü ve ben kapıdan çıkarken o da bağırdı.

“Ben de Minho!”

Buraya da minsung bırakıyorum
Az eriyin:-)

Buraya da minsung bırakıyorumAz eriyin:-)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
The art of fear/Changlix Where stories live. Discover now