"friends for fourteen years"

1.6K 170 146
                                    

🎶grizfolk-waking up the giants🎶

"Biz, en karanlık gecelerin ritmiyiz,
Söylenmemiş gerçekleriz,
Işıkların çok ötesindeki gölgeleriz."



"Çok güzel görünüyor."

Jungkook ile birlikte tam olarak manzaraya karşı yerleştirilmiş eski banka oturduğumuzda söyleyebildiğim tek şey bu olmuştu. Kampüsteki ana binanın terasındaydık, buraya öğrencilerin hatta personeller dışında kimsenin çıkmaya izni olmadığını biliyordum ve o an bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünmüştüm.

Manzara nefes kesiciydi.

Oturduğumuz yer kampüsün arkasında kalan ağaçlık alana bakıyordu, tek tük insanın bulunduğu kıvrımlı yürüyüş yolunu, baharın habercisi rengarenk çiçekleri ve batmak üzere olan güneşi rahatlıkla görebiliyordunuz.

"Geçen sene okulun tanıtım filmi için bir sahneyi burada çekmiştik," diye konuştu ben etrafıma hayranlıkla bakınmaya devam ediyorken. "Sonra benden anahtarları hiç geri istemediler, ben de vermedim."

"Seni burada yakalarlarsa başın belaya girebilir ama."

Omuzlarını silkip sandviçinin kağıdını açtı. "Sanmıyorum, beni severler."

Ben de kendi sandviçimi açmaya başladığımda, "Kendine çok güveniyorsun," diyerek söylendim ve büyük bir ısırık aldım, ah, o kadar acıkmıştım ki.

O ise gülmüştü. "Neden? Beni şikayet mi edeceksin?"

"Beni sinir edersen, evet," diye cevap verdim hiç düşünmeden. "Sonra ödül olarak anahtarları bana vermelerini, onu çok iyi koruyacağımı söylerdim. Burası gerçekten kullanıma kapalı olmayı hak etmiyor."

Arkasına yaslanıp, "Burayı kapatmalarının bir nedeni var," diyerek yanıtladı bana ama ses tonu bu nedeni açıklamayacağını haber verir gibiydi. Nitekim beni haksız çıkarmayarak, "Beğendin mi?" diye sorup konuyu değiştirdi, kafeteryadan aldığımız sandviçi işaret ediyordu.

Başımı salladım. "Çok aç olduğum için ne olsa yerdim zaten ama güzel. Beğendim."

Bunu söylerken ağzım doluydu ve bu onu gülümsetmişti, ben de elimde olmadan aynı şekilde karşılık verdim.

Sonra o da yemeye başladığında bir süre sessizliğe gömüldük. Akşam saatlerine yaklaşıyor olduğumuz için kampüsteki kalabalık azalıyordu, yukarıdan izlediğimiz telaş yerini sakinliğe bırakıyordu.

Ne konuşacağımızı bilmiyordum.

Bana bırakmıştı ama gerçekten yoktu cesaretim soru sormaya. O fotoğrafı görmemiş olmayı diliyordum, her iki seferde de. Böylece en başta Jungkook bana tanıdık gelmezdi, onu bu kadar merak etmezdim, ona bu derece çekilmezdim. Kitabın arasındaki o eski, belki unutulmuş, belki de hatırlanmak için oraya konulmuş fotoğrafı görmezdim. Bunların hiçbiri yaşanmamış olurdu.

Tabi... Bunu isteyip istemediğimden de emin değildim.

Ben böyle düşüncelerimin arasında dalıp gitmişken o, "Seo Hyun," diye seslenip beni bulunduğumuz terasa geri getirmişti. Kaşlarımı hafifçe kaldırarak ona döndüm.

İlk önce duruşunu biraz toparladı, dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi ve derin bir nefes aldı; ne söyleyeceğini anlamıştım.

"Sana balkonda öyle davrandığım için üzgünüm," diyerek bunu söylemek omuzlarındaki yükü hafifletmiş gibi tuttuğu nefesini geri verdi. "O gün için kendimce bir neden sunabilirim ama bu bahaneden öteye gitmez, biliyorum. Öyle bir tepkiyi hak etmiyordun. Çok üzgünüm."

metanoia || jeon jungkookWhere stories live. Discover now