"thirteen ways to answer a question"

1.6K 168 199
                                    

Merhabalar!

Bu notu bölüme başlamadan koymanın daha doğru olduğunu düşündüm çünkü söylemek istediğim bazı şeyler var, sizden ricam birkaç dakikanızı ayırıp okumanız.

Bir önceki bölümde birkaçınızdan Seo Hyun-Yugyeom ilişkisine dair benzer yorumlar aldım. Yugyeom'un kurguda gereğinden fazla yer aldığını, ana karakter olan Jungkook'u neredeyse hiç göremediğinizi söylemişsiniz.

Öncelikle fikirlerinizi belirttiğiniz için çok teşekkür ederim, haklı olduğunuz noktalar var elbette. Kendi açımdan bunu neden yaptığımı söyleyecek olursam, bu kurguya daha başlarken aklımda tek bir düşünce vardı, o da hikayeyi olabildiğince bizden, gerçek tutmak. Birine aşık olmak, hatta biriyle arkadaş olmak bile uzun bir süreç bazen ve bu sürecin her detayının okunmaya, yaşanmaya değer olduğunu düşünüyorum. Seo Hyun, tamamen Jungkook'a bağımlı bir karakter değil, kendi hayatı, kendi insanları ve kendi sorunları da var sonuçta.

Ben açıkçası bir hikaye yazarken bunlara da yer vermeyi, gerçekten üstünde durmayı seviyorum. Bazılarınıza fazla geliyor olabilir, anlayışla da karşılıyorum ama ben buyum, böyle yazıyorum. Sadece umuyorum ki bu yolculukta bundan beraber keyif alabilelim.

Ah, daha önce hiç bu kadar ciddi bir not yazmamıştım o yüzden garip hissettirdi. Daha fazla uzatmadan sizi bölüme alayım, her zamanki gibi hepinizi seviyor ve yorumlarınızı bekliyorum.

Keyifli okumalar!




🎶zedd-happy now🎶

"Sen uzakta bir dünyasın, kalabalıkta bir yerde."




"En geç pazartesi gününe kadar sunumu tamamlamamız gerekiyor. Geç teslim kabul edilmeyecekmiş."

Hae In dizüstü bilgisayarının kapağını kapatıp hepimize elindeki kağıtlardan birer tane dağıttığında yazılanlara bakmadan kağıdı dosyaya koyup çantama attım.

Sabah dokuzdan beri okuldaydım. Öğle arasında yemek yiyemediğim için açtım, kendime kahve alacak vakit bile bulamamıştım ve en kötüsü bu grup toplantısından sonra ışığınızı söndüren, enerjinizi sömüren, dünyanın en sıkıcı dersine girmek zorundaydım.

Herkes Hae In'in çalışmalarına teşekkür edip masayı birer birer terk ettiğinde Hae In'e yaklaşıp, "Bu derse girmesem çok şey kaybeder miyim sence?" diye sormuştum gülerek. Her defasında yapıyordum bunu, sonrasında Hae In beni ikna eder, amfiye sürükler ve onun pofuduk montu üzerinde uyumama izin verirdi.

"Girdiğinde de bir şey kazanmıyorsun ki, hocayı dinlediğin yok," diyerek yanıtladı beni elindeki dosyaları düzeltirken. "Devamsızlık için gelmen gerekiyor, Bay Lee'nin bu konuya ne kadar değer verdiğini biliyorsun."

"Biliyorum," diye mırıldandım ağzımın içinde. "Yoklamayı bile kendisi alıyor, bir gün gerçekten öldürecek beni."

Kol saatimi kontrol edip yalnızca yarım saatimiz olduğunu fark ettikten sonra oflayıp dirseğimi masaya, yüzümü de avcuma yaslayarak Hae In'in eşyalarını toparlamasını bekledim.

metanoia || jeon jungkookWhere stories live. Discover now