"ten seconds and a million secrets"

1.4K 164 177
                                    

🎶imagine dragons-next to me🎶


"Oturma odama giriş şeklinde bir şeyler var,
Olağan ve kendinden emin, içinde bulunduğum karmaşaya bakıyorsun,
ama sen yine de beni istiyorsun."






"Nasıl oluyor da hep seni burada buluyorum bilmiyorum ama... Hoş geldin, Seo Hyun."

İsmimle şekillenen dudaklarında asılı kalan gülümsemeye aynı şekilde karşılık vermekten başka bir şey yapamamıştım o an. Bedenini yasladığı yerden ayırarak yanıma doğru yürümeye başladığında ellerimin terlemeye başladığını hissedip avuç içlerimi kot pantolonuma sürdüm. Yüz ifadelerinden seçebildiğim bitkinliği gününü merak etmeme sebep olmuştu.

Ne yapmıştı, nerelere gitmişti? Ablasıyla olan buluşması nasıl geçmişti, neden bu kadar yorgun görünüyordu... Onunla sohbet etmek istemiştim, hemen orada, tüm sadeliğiyle, sanki birbirimizi görür görmez günümüzü anlatabilecek kadar yakınmışız gibi.

Yine de bulunduğumuz durum şimdilik buna elverişli olmadığından bunları aklımdan çıkarmaya çalıştım ve ilk tanıştığımız akşama gönderme yaparak, "Sana hep böyle yakalanıyorum," diye karşılık verdim. "Şimdiden söyleyeyim, eşyalarını karıştırmıyordum."

Dediklerime güldükten sonra sırt çantasını omzundan kaydırarak kanepenin yanına bıraktı ve, "Sorun değil," diyerek yanıtladı. "Geleceğini bilmiyordum, seni gördüğüme sevindim."

Üzerimdeki etkisinin farkında olmadığından emindim, olsaydı eğer seni gördüğüme sevindim, gibi basit bir cümlenin bile beni nasıl heyecanlandırdığını görür ve böyle şeyler söylerken daha dikkatli davranırdı. Tanrım. Nasıl yapıyordu bunu, nasıl bu kadar rahattı?

Saniyeler içinde hislerimi bastırıp mutfak kısmına geçen Jungkook'a, "Sabah Jimin ile karşılaştık," diye bir açıklamada bulundum. "Çocuklar beni de çağırmasını istemiş ondan, başka bir planım olmadığı için de yardıma geldim. Ah, ve Yoongi buraya bir koli taşımamı istemişti, o yüzden buradayım."

Sürahiden kendine bir bardak su doldururken, "Seni çalıştırdıkları için üzgünüm, yorulmuş olmalısın," diyerek dolan bardağı eline aldı ve sonra tezgaha arkasını yaslayarak bana döndü. "Ama yine de, iyi ki gelmişsin. Çok uzun bir gün geçirdim ve açıkçası aşağı inip bir şeylerle uğraşacak enerjim kalmadı. Sen buradaysan ve diyelim ki canın bir şeyler içmek istemişse, sana eşlik etmem gerekir değil mi? Seni burada yalnız bırakıp gitmem kabalık olur."

Dedikleri üzerine gülüp, "Beni bahane olarak mı kullanacaksın yani?" diye sormuştum. Bir yandan da yavaş yavaş suyu yudumlayışını izliyordum.

Bardağı elinde çevirip başını hafifçe yana eğdi. "Benimle bir şeyler içmek istemez misin?"

"Hala ilk müşterin olup olmadığıma göre değişir." Derin bir nefes alıp aynı onun yaptığı gibi başımı yana eğip ekledim. "Eğer değilsem aşağı inip seni ispiyonlamaktan çekinmem, ona göre."

O ise, "İlk müşterimsin," diye yanıtlamıştı çok beklemeden, dudaklarındaki o gülümsemenin sürekli yerini korumasını seviyordum. "Ayrıca, ilk müşterimi benim için çok özel olan bir yerde ağırlayacağım. Senin için de uygunsa tabi."

"Özel bir yer, öyle mi?" diye sordum kaşlarımı hafifçe kaldırarak. "Neresiymiş burası?"

Derin bir nefes alıp yanıtladı. "Balkonum." Bu sırada rüzgarın aheste aheste havalandırdığı tülün arkasında kalan bahsi geçen özel yeri başıyla işaret etmiş, ardından da, "Biraz küçük ama eminim ki rahat edebiliriz," diye eklemişti. "Üstelik güneş batmak üzere, bu saatler güzeldir."

metanoia || jeon jungkookDonde viven las historias. Descúbrelo ahora