17. BÖLÜM

235 71 91
                                    

Yeni bir bölümden herkese selamlar...

Uzun bir bölüm planladım umarım beğenerek, sıkılmadan okursunuz.

Peki, ne dersiniz, yavaş yavaş dumanların dağılma vakti gelmedi mi?

Bölüm şarkısı:
Lil Peep & Xxxtentacion ~ falling down 🎶 🎶

Başlangıcı aşağıya ekleyeceğim fon müziği eşliğinde okumanız daha anlamlı olacaktır. Tavsiye ederim...

Keyifli okumalar 🖤🖤🖤

Saate baktım. 04:00'e geliyordu. Yorganımı üzerimden atıp doğruldum. Yorgun hissediyordum. Zaten hiç uyumamıştım. Yorgunluğum uykusuzluktan da değildi.

'Hep söylediğim gibi: yorgun olan ruhsa, uyku ne fayda?'

Botlarımı ayağıma geçirip montumu aldım.

Kapıyı ardımdan sessizce çekip bahçeye attım bedenimi. Hava buz gibiydi, bir o kadar da karanlık.
Her beş adımda bir, sokak lambalarının turuncu ışıkları ölü bedenimi aydınlatırken devam ettim yürümeye. İçimde şeytanın inine gider gibi bir his vardı.

Zifiri kuşlar uçuyordu içimde; bataklığın tam üzerinde. Ürkütücü bir ayinde gibiydiler. Ama en kötüsü de kokuydu. Çürümüş bir bedenden yayılan o acı koku. Bataklığın üzerinde duruyordum öylece. Siyah kuşlar. Akbabalar. Leş yiyiciler. O an anladım, beni bekliyorlardı. Can vermemi. Ne gerek var ki? Hadi, işte buradayım. Ne farkım vardı kokuşmuş bir cesetten? Kurtlanmış bir bedenden ibaret değil miydim? Verecek bir ruhum kalmış mıydı?

Zamanı vardır belki, diye düşündüm. Zamanı var...
Yaşamanın da, ölmenin de; mutluluğun da, mutsuzluğun da; kazanmanın da, kaybetmenin de...

Mutluluk...
Onun zamanı geçeli çok olmuştu. On bir yıl önce. Sadece altı yıl sürmüştü. Sanırım onu çok hızlı tüketmiştim; ertesi günleri düşünmeden.
Sonrasına tamamen mutsuzluk hakimdi. O, mutluluk gibi hızlıca bitmiyordu. Yavaş yavaş, ağır ağır.

Kazanmak...
Bu kavrama yabancıydım ama sanırım onun için önce savaşmak gerekiyordu.
Peki ya ben?
Hayır.
Ben hiçbir zaman o asil savaşçılardan olmadım. Ne savaştım ne de zafere ulaştım. Tek yaptığım seyretmekti. Hayatım uçurumun dibine doğru sonsuz bir yolculuğa çıkarken, ben bir kayanın tepesinde bağdaş kurup öylece seyrettim. Bilmiyorum, elimi uzatmış olsaydım tutabilir miydim acaba, kurtarabilir miydim onu? Kim bilir?

Cevabını hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Çünkü çok geçti; artık onu göremiyordum, benden çok uzaktaydı. Ne var ki, elimi uzatmak da istemiyordum.

Ama bir türlü vazgeçemediğim bir şey vardı. Onu arıyordum; hayatımı... Her yıl, tam da bu zamanlarda...
Arıyordum işte... ruhumu. Merak ediyordum, ne halde diye. En son uçurumdan yuvarlanırken görmüştüm onu. Tam 11 yıl önce. Yüzündeki korkuyu, acıyı, dehşeti, umutsuzluğu görmüştüm.
Üzerinden yıllar geçmiş olsa da dün gibi canlanır her seferinde göz kapaklarımın ardında.

ÖLÜ YILDIZLAR Where stories live. Discover now