''Allah'ım nolur saçma şeyler yaşanmasın. Nolur beni rezil etme. Amin'' Bu sırada da Anthony asansöre binmişti.

''Kapı kapalı mı beklesem yoksa açsam mı?'' Daha adamı nasıl karşılayacağımı bile bilmezken bizim katta açılan asansörün sesini duymamla ellerim buz kesti. Anthony resmen kapının diğer tarafındaydı. ''Kendine gel Eylül hadi kızım göreyim seni. Bismillah'' Ani bir karar verip Anthony bana yazmadan kapının koluna uzandım ve kapıyı açtım. Karşımda kafasını telefonuna doğru eğmiş yazan Anthony'i bulmamla bir an nefesim kesildi. Muhtemelen bana yazıyordu. O da açılan kapının sesiyle başını kaldırmış bakışlarını bana çevirmişti. Maçta da onu görmüştüm ama bu adam yakından bakınca resmen kocamandı. Türk standartlarına göre uzun boylu bir kız sayılsam da suratına bakmak için başımı hafif kaldırmam gerekiyordu. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim ama bana uzun gelen sessiz bekleyişin ardından konuşmaya karar verdim.

''Hoş geldin..'' Konuşmamla suratına yine o yarım gülümsemesini yerleştirdi.

''İçeri davet etmeyecek misin Türk kızı?'' Yüksek özgüveniyle sorduğu bu soruya sadece hafifçe kenara çekilerek cevap verdim. Zaten şu an biraz da dilimi yutmuş gibi olduğumdan ne kadar az konuşursam o kadar iyiydi. Kenara çekilmemle ayakkabılarını çıkarmak için eğildiğini görmemle hafifçe gülümsedim. Demek ki bizim evde ayakkabıyla dolaşmadığımızı bilecek kadar bir şeyler öğrenmişti. Tam bu sırada aniden kafasını kaldırmasıyla beni suratımda gülümsememle yakaladı.

''Ne o Türk kızı? Ayakkabılarımı çıkarmam hoşuna mı gitti?''

''Birkaç bir şey öğrenmişsin'' dedim umursamazca. Şu an oldukça rahat davranmaya çalışıyordum. Bir yerde patlayacaktım ama hadi hayırlısı.

Dediğime kafasını sağa sola sallarken sonunda ayakkabılarını çıkardı ve eve girdi. Ben de arkasından kapıyı kapatırken onu takip ettim.

''İstediğin yere otur lütfen..Zaten pek fazla seçeneğin yok'' Evim küçük bir 1+1'di. Bir adet L koltuğum ve bir adet tekli koltuğum vardı. L koltuğa geçtiğinde ben de çapraz karşısındaki tekli koltuğuma oturdum. Kocaman adam küçücük salonumda oldukça ilginç duruyordu. Şu an ne kadar hoş göründüğünü ise düşünmek bile istemiyordum. Aynı anda hem çok tatlı olup hem de çok çekici olmayı nasıl başarıyordu hiç bir fikrim yoktu. Basit mavi bir kot ve gri bir tshirt üstüne de spor siyah bir ceket giymişti. Ama yine de nefes kesici duruyordu. Garip sessizliği hafifçe öksürerek böldüm. Öksürükten çok bir konuşmaya başlayacağımın işareti gibiydi.

''Evet..Seni dinliyorum'' dedim tek kaşımı kaldırıp.

''Sen bu kadar gerginken konuşabileceğimizi hiç zannetmiyorum Türk kızı. Biraz rahatlar mısın? Merak etme seni yemeyeceğim'' dedi ukala sırıtmasıyla.

Dediğine istemsizce gözlerimi kısarken çirkef tarafım yine gün yüzüne çıkmıştı.

''Dikkat et sen yem olma da..'' diye homurdandım.

''Sana yem olmaktan pek şikayetçi olmazdım herhalde'' derken ellerini teslim olurcasına kaldırdı. Bu hallerine istemsizce kendimi gülümserken bulduğumda hafif rahatlamıştım. Ne kadar patavatsız olsa da bu hallerini seviyordum. Ne diyeceğimi bilemediğimden birden çaylar aklıma geldiğinde çok önemli bir şeyi hatırlamış gibi yerimden doğruldum.

''Çay yaptım. İster misin? Buraya geldiğinden beri sana içirttiklerini var sayıyorum''

''Kahve demiştik'' dedi oyuncu ses tonuyla.

''Onu sen dedin. Türk evlerinde akşam çay içilir'' dedim bilmişçe.

''Olur Türk kızı. Kahveyi bir dahakine yaparsın'' dedi ve göz kırptı. Kafamı ben başıma iş aldım dercesine sağa sola sallayıp mutfağa yöneldim. Zaten amerikan mutfaktı dolayısıyla hala beni görebiliyordu. Çayları ince belli bardaklara doldururken ona bakmadan sesledim.

Sağa Kaydır 🏀Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon