"Kolay bir durum değil tabi..."

Çağrı sözümü kesip 'inan bana kendi ailemle konuşmaktan çok daha kolaydı' dedi. Çağrı gerçekten de bu evlilik için her şeyini ortaya koyuyordu ve Derin'in ailesini kendi ailesinden daha çok benimsediğini biliyordum. Salih amca ve Gül teyze her yönden müthiş insanlardı ve en başından beri Çağrı'yı oğulları olarak görmüşlerdi.

Bu iş Derin'in çekingenliği yüzünden bu kadar uzamıştı ama artık bazı şeyleri resmiyete dökmenin zamanı gelmişti, bu yüzden Çağrı'nın keyfine diyecek yoktu.

"Gemideki ilk karşılaşmanızı hatırlıyorum, hey gidi! Seneler biz fark edemeden hızla geçip gitti. Darısı benim başıma artık, umarım ben de senin kadar çok beklemem."

Çağrı kendi kendine gülümserken 'beklemezsin merak etme' dedi. O, sehpaya uzanıp silahını bel askısına yerleştirirken ben de saate baktım. Akşam oluyordu, Arya'nın bugün için nöbeti yoktu ve olabildiğince hızlı bir şekilde eve gideceğini söylemişti. Birkaç saate onu arayabilirdim.

Gün içinde birbirimizi göremesek de akşamları saatler süren telefon konuşmalarımıza devam ediyorduk.

Çağrı doğrulup ayağa kalkınca ben de peşinden kalktım. Bugün için bu kadar bilgi alışverişi yeterdi.

"Dediğim gibi Tuna, doğru anı beklemen ve nokta atışı yapman gerekiyor. Yoksa Arya'yla işler biraz zor ilerleyebilir, dikkatli ol."

"Sen o işi bana bırak, genelde en iyi yaptığım şey beklemek ve doğru anda saldırmaktır zaten. Boşuna asker olmadık, değil mi?"

Çağrı kapıdan çıkarken 'bir kadını anlamak mı yoksa bir gemiyi idare etmek mi daha zor, hiç bilmiyorum ama sana güveniyorum Tuna' dedi.

"Ne derler bilirsin: Zoru başarırız, imkansız ise biraz zaman alır."

Birkaç saat sonra yatağıma uzanmış Arya'nın beni aramasını bekliyordum, ne zaman evde olacağından emin değildim ve bacağımdaki dikişlerin durumunu kontrol etmem gerekiyordu. Bu sabah annemin de ısrarıyla tekrar doktora görünmüştüm ve her şey normal görünüyordu. Dikişler birkaç gün sonra alınacaktı, bu iyi haberdi.

Telefon çalmaya başlayınca bacağımdaki dikişlere bakmayı bıraktım ve neşeyle telefonu açtım. Arya'nın sesi pek de neşeli çıkmıyordu, daha çok sürünüyor gibiydi.

"Yavru kuş yorgun mu? Tatilden sonra kendine gelemedi mi yoksa?"

"Ölüyorum anlasana diye bağırmama çok az kaldı. Yalnız uçuşlar başladı diye rahatlarız sanıyordum ama şimdi daha çok diken üstündeymişim gibi hissetmeye başladım. Sanki herkesin benden bir beklentisi varmış gibi..."

"Rahatla, kimsenin senden bir şey beklediği yok. Sen zaten yapman gerekeni yaptın."

Arya'nın oflayarak kendini telefondan uzaklaştırmasıyla gülmeye başladım. Muhtemelen kendini yatağa atıp yastığıyla boğmaya çalışıyordu. Arya'nın bu konuda daha fazla konuşmak istemediğini anlıyordum ama dalga geçmemek elde değildi.

"Oflamayı kes kadın! Ben buraya senin sızlanmanı dinlemeye gelmedim, toparlan hemen."

"Ne dedin sen?"

Arya bir anda bağırmaya başlayınca kahkahalarla gülmeye başladım. Çağrı'nın da dediği gibi Arya'nın Derin'e göre biraz daha hırçın olduğunu biliyordum ama bunu nereye kadar zorlayabilirdim ki?

Bence işin dozunu kaçırmadığım sürece sorun yoktu.

"Tuna, bak yaralı balık demem, gece oraya gelir üstüne çökerim! Sakın bana pislik yapmaya çalışma! Akşam akşam sinirlendim ya, güya beni rahatlatacaktın bir de!"

Ufukta BuluşalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin