BÖLÜM 21

4.1K 260 216
                                    

TUNA

"Kalkın lan, oda servisiniz geldi!"

Sabahın dördünde kapımızın tekmelenmesi ve hemen ardından Çağrı'nın 'gördüğüm en kötü oda servisi bu gemide' diye homurdanmaya başlamasıyla gözlerimi açtım.

Ben bu gemide geçirdiğim her güne Erdem binbaşının böğürtüsüyle uyanmak zorunda mıydım? Normalde uyanmamız gerekenden bir saat önce ayağa kaldırılmak zorunda mıydım? Sırf Arya'yla birlikteyim diye Erdem binbaşının işkencelerine katlanmak zorunda mıydım?

Oysa Deniz Harp Okulundan mezun olurken hiç böyle hayal etmemiştim...

Çağrı bıkkın bir şekilde kapıyı açtığında Erdem binbaşı kapıyı tekmelemeyi bıraktı ve sakin bir yüz ifadesiyle odaya girdi. Bu yüz ifadesini çok iyi biliyordum. 'Hiçbir şey olmadı ama çok şey olacak' bakışıydı bu. Ama Arya'yla son konuşmamızdan sonra tüm dikkatlerin bende olacağını bildiğim için her türlü baskına karşı hazırlıklıydım. Nitekim Erdem binbaşı benim bu kadar dinç görünmemden hoşlanmamış gibi yüzünü buruşturduğunda 1-0 öne geçtiğimi biliyordum.

"Günaydın beyler, uyandırmadım değil mi?"

Çağrı'yla birkaç saniyeliğine göz göze geldim. Tamamen masum olmasına rağmen onun da benimle birlikte sürüklenmesi hoşuma gitmiyordu ama bu Çağrı'nın umrunda değil gibiydi. Gayet rahat bir şekilde hafifçe gülümsediğinde rahatladım ve çok şanslı olduğumu düşündüm. Bu sırada bu bakışmayı fark eden Erdem binbaşı da araya girmeye karar vermişti.

"Sevenleri ayırmak istemem ama biriniz bana cevap verirse iyi olur. Buraya çay kahve servisi yapmaya gelmedim ben."

'Günaydın komutanım' dedim uykudan arınmış, gür bir sesle. Erdem binbaşının gözleri benim cevap verdiğimi görünce zevkle parıldadı. İçimden sabır çekerek olacakları beklemeye başladım, başka seçeneğim yoktu. Erdem binbaşı pis pis sırıtarak yanıma kadar geldi ve dibimde durup bir süre suratımı inceledi. On yıldan uzun süredir bu mesleğin içinde olmasam bu yakınlık beni inanılmaz rahatsız ederdi ama şimdi tüm bunların psikolojik bir oyun olduğunu çok iyi biliyordum. Tepkisiz kalmak şu an verebileceğim en büyük cevaptı.

"Beş dakikaya hazır ol Gürler üsteğmen, bugün beraber kontrole çıkacağız."

Erdem binbaşı jet hızıyla odadan çıktığında Çağrı dinlenmemiz ihtimaline karşı sadece dudaklarını kıpırdatarak 'bu neyin artistliği' diye sordu. İşbaşı üniformalarımı giyerken 'boş ver' dercesine omuz silktim. Erdem binbaşı beş dakika demişse altıncı dakika bana ceza yazmaya başlardı ve benim ceza çekecek halim kalmamıştı. Çağrı yavaş yavaş esneme hareketlerini yaparken ben çoktan hazırlanmış, odadan çıkıyordum.

"Tabur alanında görüşürüz."

Çağrı sanki görüşemeyecekmişiz gibi konuşunca derin bir nefes aldım ve 'görüşürüz' diye mırıldanarak odadan çıktım. Erdem binbaşı tam karşımda durmuş, sırıtarak saatine bakıyordu.

"Dört dakika üç saniye. Yine de yeterince hızlı değil, makyaj süresini kısaltman lazım."

Ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim bunu belli etmemem gerekiyordu. Derin bir nefes alıp 'emredersiniz komutanım' dedim. Kendisi de çok iyi biliyordu ki o dört dakika üç saniyenin içinde ben yatağımı bile toplamıştım ve eminim ki kendi 'makyaj süresi' benimkisinden çok daha uzundu ama o binbaşıydı, bense üsteğmen. Hiyerarşi bu mesleğin temeliydi ve bu da susmam anlamına geliyordu.

"Bugün teğmenlerin eğitimleriyle ilgileneceksin. Tabi öncesinde onları tanıman ve nasıl bir yol izleyeceğine dair düşünmen gerekebilir. Yaklaşan tatbikatlara yönelik bir dünya dosya var, onları da sana vereceğim. Eğitimler sırasında işine yarayacaktır."

Ufukta BuluşalımWhere stories live. Discover now