5.5 (Final)

1.1K 71 213
                                    

2020 Şubat

Hayal etmek, insanların bir nevi kaderiydi. İnsan hayal kurmadan duramazdı. Hayaller iyi insanlara yahut tam tersine kötülere mahsus değildi. Herkesin vardı bir hayali. Kimi iyi bir insan olmanın hayalini kurardı, kimi kötülüklerinin. Bazıları için hayal etmenin anlamı onları gerçekleştirmekken bazıları içinse hayal kurmak, ona dokunulmadığı sürece özeldi. Hayaller sınırsızdı, insan ömrü boyunca binlerce, hatta belki milyonlarca hayal kurardı. Sokakta el ele bir çift gördüğünde kurardı hayalini bazıları. Bazıları okuduğu romanın büyüleyici bir sayfasında düşlere dalardı. Kimi gençler uyumadan önce, tüm ışıkları kapatmışken dilerdi güzel şeyler olmasını. Kimi yaşlılar ise son nefesini verirken. Birileri olurdu, yaşamayı hayal ederdi. Sonra birileri daha çıkar, ölmeyi düşlerin en tepesine yerleştiriverirdi.

İnsanlar da hayaller de farklı farklıydı. Kiminin hayal ettiği kiminin hayatını kabusa çevirirdi. Bazı insanlar için hayal etmek, cinayet işlemenin ta kendisiydi.

Karşımda yıllardır intikam hayaliyle yanıp kavrulan bir adam dururken o gözlerini sırayla üstümüzde gezdirdi. Sanki baktığı her yüzü yıllardır tanıyor gibiydi. Halbuki onunla karşılaştığımız ilk gün, bir yabancıymış gibi bakıyordu. Öyle ustaydı ki gözlerindeki duyguları bile değiştirebiliyordu.

"Ne o?" dedi. "Şaşırmış duruyorsunuz." Kafasını salladı. "Yeniden tanışalım mı bayanlar ve beyler?" Eliyle kendini gösterdi ve sanki sahnede takdim edilirmiş gibi reverans yaptı. "Ben Ilgım'ın kardeşi, Erdem." Gözleri doğrudan benimkileri buldu. Konuşmaya devam edecekken elinin çekilmesiyle başını eğip küçük kıza baktı.

"Ağabey, gidelim mi?"

"Ekim," dedi gülerek. "Rica etsem onunla ilgilenir misin?"

Ekim buna şaşırsa da korku ve dehşetle bir şey diyemedi. Bunun üzerine Melih, yani Erdem eğilip ufaklığın kulağına bir şey söyledi. Kız kafasını sallayarak Ekim'in yanına gidip elini tutarak onu çekiştirdiğinde Ekim ona ayak uydurdu mecburiyetle. Göz ucuyla biraz ileride durduklarını teyit ettim.

"Sen," dedi Tuna. "Tüm bunları yapan sen miydin?"

"Bendim," dedi Erdem. Kendini bu defa böyle tanıttığı için onu böyle yazmıştım zihnime. "En başından beri." Dudağı kıvrıldı. "Bunun hayaliyle büyüdüm."

Efe titreyen sesiyle "Niye?" diye sordu. Bu soru son zamanlarda o kadar dillendiriliyordu ki cevapsız kalması bile önemini yitirmişti artık.

"Niye," diye dudağını bükerek tekrar etti Erdem. Karşımızda böyle korkusuzca durması beni afallatıyordu. Ilgım'ın gösterdiği fotoğrafta küçücük bir çocuktu oysa henüz. Masumdu. "İntikam için." dedi sonra. "Basit değil mi?" Kaşları havalandı. "İntikamlar sadece adam öldürerek alınmaz." Dudağını ıslattı. "Bazen en büyük intikam, insanları yaşatmaya çalışmaktır hatta." Gözlerini Ekim'e bir şeyler anlatan kıza çevirdi. Birkaç saniye o tarafa baktıktan sonra gülümseyerek gözlerini gözlerime dikti. "Ben de sizi yaşatmakla aldım intikamımı. Hepiniz dağılmıştınız, içten içe çürüyordunuz. Önce sizi bir araya getirdim, sonra geçmişinize götürdüm." Efe'ye baktı. "Ekim ile gerçekten çok yakışıyorsunuz, mümkünse bir daha ayrılmayın." Devrim'e döndü. "Artık biraz cesur olup Deniz'e açılmayı denemelisin bence." Tuna'yı buldu gözleri. "Bebeğin için tebrikler. İyi bir baba ol." Son olarak bana döndü yeniden. "Ve sen, sevgili eski eniştem, mümkünse kır zincirlerini ve gözlerini örten o perdeyi kaldırarak gerçekleri gör." Mermere oturdu. "Bakmayın öyle öldürecek gibi, bugün buraya neden bunca şeyi yaptığımı anlatmaya geldim ben." Rahatça göğe baktı. "Bugün hava bir güzel, değil mi? Soğuk da olda güneş en tepede. İnsanın içi aydınlanıyor." Daldı. "Ablam bu havaları çok severdi." Bakışları üzerime indi. "Ama seni daha çok sevdi. Seni, bu dünyadaki herkesten daha fazla sevdi. Söylemesi acıtıyor ama benden bile daha çok."

İki Sıfır Sonsuz EderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin