1.9

436 58 22
                                    

2020 Ocak

Atlas

Oturduğum koltukta dizlerimi titretirken kafamı geriye atmış düşünüyordum. Geçmiş, sert darbelerle kıyıma vuruyordu. Kimliğimi sorgularken karşıma çıkan birbirinden farklı insanların tümünün adı aynıydı ama hiçbiri ben değildim sanki. Atlas kimdi, hangisiydi? Ailesi için savaşan, hayata tutunmaya çalışan adam mı, sevdiği kız için hayatına kendi elleriyle derin yaralar açıp seneler sonra bile onlarla savaşan mı yoksa parmağında başka bir kadının yüzüğünü taşıyan duygularından arınmış bir adam mı? Hangisi bendim gerçekten? Geçmişten kurtulamamışken kendime yeni bir gelecek çizmem ne kadar yarardı işime?

Gözlerim, hızlı bir şekilde küpesinin tekini arayan Pelin'de iken aklım ne yazık ki bir zamanlar diğer yarım olarak addettiğim Ilgım'daydı.

Ilgım.

Bu hayatta koşulsuz şartsız sevdiğim tek kadındı Ilgım. Onun için her şeyi yapabilecek kadar vurgundum ben ona. Bir gülüşüne ölür, bir gözyaşına kanardı yüreğim. Onu öyle çok sevmiştim ki ondan sonra hayatıma kim girerse girsin sevmezdim bir başkasını böylesine delice. Ilgım'ın izleri öyle derindi ki ruhumda, hiçbir kadın o izleri kapatamazdı bir daha. Şimdi bile, tüm yaşananlara rağmen Ilgım hala sol yanımda bir yerdeydi. Gömmüştüm onu, Atlas'ı soğuk bir toprağın altına gömdüğüm gibi Ilgım'ı da kalbimin derinliklerine gömmüştüm. Fakat cesedi bile bendeydi hala. Benimleydi. Kendisi artık olmasa da.

Pelin nihayet ona tanışma yıldönümümüzde hediye ettiğim kelebekli küpeyi nihayet bulduğunda söylenerek aynanın karşısına geçti. Onun odasına gelmiştim. Dışarı çıkacaktık bu gece ama süslenmesi uzun sürdüğünden ve küpesini de bulamadığından epey zaman kaybetmiştik. "Çıkalım hayatım," dedi. "Benim işim bitti."

Gülerek "İştahım kaçtı," dedim. "O kadar uzun bir bekleyiş yaşattın ki açlığımı unuttum sıkılmaktan."

Göz devirdi. "Abartma Atlas. Ayrıca her kadın bakımlı olmak uğruna dakikalar feda eder."

"Hepsi değil." dedim inatlaşarak. Ayağa kalktım.

"Hmm," diye gülümsedi ve koluma girdi. "Hadi bana istisnasını söyle."

"Geçmişten kalan biri," dedim iç çekerek. "Eski bir dost."

Kaşları çatıldı. "Bakım yapmaz mıydı?"

"Hayır," dedim. "Aksine kendine fazlasıyla önem verir ve bakımını asla aksatmazdı."

"Vay canına," dedi. "Bu kadınla tanışmam lazım. Yoksa şu meşhur Ekim mi bahsettiğin kadın?"

Eski Ekim'i hatırladım. Makyaj yapmayı beceremezdi Ekim. Üstelik çoğu kozmetik ürününe de alerjisi vardı. Bir keresinde, Efe ile ilk yemeğe çıktığında Deniz'in zorla gözüne sürdüğü farla fark etmiştik bunu. Gözlerinin etrafı birkaç saat içinde kızarmış, yüzü kaşınmaya başladığı için yemekleri berbat olmuştu. İkisi gecenin sonunu hastanede bitirmişti bitirmesine ama yine de her şeye rağmen ne kadar mutlu olduklarını hatırlıyordum. Çünkü onlar yan yanaydı, nerede olduklarını önemsemeyecek kadar aşık ve yakındı. "Hayır," dedim sesimi düz çıkarmama engel olamayarak. "Gidelim mi?"

Pelin başını salladı. Beraber odasından çıkıp otelin en alt katına indik. Yan yana otel binasından ayrılırken hava kararmıştı ama şehir hareketliliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Pelin ile biraz yürüme kararı aldık. Adımlarımız aynıyken o bana İstanbul ile ilgili bir şeylerden bahsediyordu. Ben ise onu dinliyormuş gibi yapıyordum ama aklım çok daha başka yerdeydi.

Burada okuduğum dönemlerde olmayan, yeni açılmış bir restorana gidip oturduğumuzda Pelin oturup kıyafetinin açılmamasına özen göstererek bacak bacak üstüne attı. O, garsonun getirdiği menüdebir şeyler bakarken ben de geriye yaslanarak onu taklit ettim. Gözüme ilk çarpan şeyi sipariş ettiğimde Pelin daha hafif şeyler istedi. Ona dümdüz bakarken garson yanımızdan ayrılmıştı. "Ne?" dedi. "Neden öyle bakıyorsun? Gelinliğe girmek için formumu korumak zorundayım."

İki Sıfır Sonsuz EderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin