5.3

430 57 41
                                    

2020 Şubat

Neden...

Yıllar önce bu soruyu kendime sorduğumda henüz hayatla doğru düzgün tanışmadığının farkında bile olmayan yirmi bir yaşında bir delikanlıydım. Gözlerim gecenin ıssızlaştırdığı boşlukta gezinirken artık neden böyle olduğunun cevabını biliyordum. Birkaç saat önce öğrenmiştim. Her şeyi yapan Atakan'dı. Ilgım'a ve bana acı çektiren, bunu bile bile susan adam kardeşim dediğim Atakan'dı. Ilgım hiçbir zaman delirmemişti. Onunla döktüğümüz gözyaşlarının hiçbir nedeni Ilgım değildi. O zehirlenmişti. Her gün biraz daha öldürmüştü bizi Atakan. Yaşarken de öldürmüştü, son nefesindeyken de. Onun bizi öldürdüğü gibi Ilgım da Atakan'ı öldürmüştü. Öyle bir öldürmüştü ki hem de bir daha kimse döndürememişti onu hayata. Sözler unutulmuştu, masalların sonu mutsuz bitmişti. O zamanlar birbirimize söylediğimiz tatlı yalanlar günü geldiğinde bizim lanetimiz olmuştu.

Şimdi Atakan yoktu. Ilgım kayıptı, Ekim kaçırılmış ve Efe yıkılmıştı ama ben, tüm vücudumda ve ruhumda geçmişin yaralarını taşıyan ben, hala buradaydım. Artık duyduklarımla baş edemeyecek bir halde oturuyordum porsuk çayının önünde. Yanımda Efe vardı. O da en az benim kadar dalmıştı.

"Atakan," dedi derin bir nefes alarak. Bu konuyu benim açamayacağımı anlamış olacak ki önce davranmıştı. "Neden böyle bir şey yapmış olabilir, aklım almıyor."

"Benim de." dedim burukça. "İhanet dediğin kaç kişiye yapılır Efe?" Gözlerim yandı. "Sevdim ben sadece. Bir insan nasıl en güzel sevilirse öyle sevdim. O kadar sevdim ki onun döktüğü her yaşta biri benim de yüreğimi söküp alıyormuş gibi hissettim." Elimi saçlarımdan geçirdim. "Sonra nefret ettim. Sevdiğim için nefret ettim. Araya yıllar girdi. Zaman bizden her şeyimizi alır aslında değil mi? Benden de aldı. Ama yıllarca, usanmadan nefret ettim ben Ilgım'dan. Sandım ki nefretim canlı kalırsa günün birinde sevgim yok olur." Efe durgunca yüzüme baktı. "Şimdiyse ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Nasıl bir çıkmaz bu ağabey? Önce bir fotoğraf geçiyor elime. Kardeşim dediğim adamla sevdiğim kadını görüyorum. Sonra bir mesaj görüyorum. Biri bana asıl ihaneti Atakan'ın yaptığını söylüyor ve Ilgım'ı temize çıkarmaya çalışıyor adeta. İnanmak istemiyorum, sonra bir şey daha oluyor. Uğruna öleceğim kızın çektiği tüm acılara Atakan'ın sebep olduğunu öğreniyorum. Nasıl ya, bu soruyu sormaktan kafayı yiyeceğim Efe. Nasıl yapar bunu? Neden?"

Efe seslice iç çekti. "Bilmiyorum Atlas," dedi sonra. "Bunu bize yalnızca notların sahibi söyleyebilir. Ona da ulaşmak, o istemediği sürece imkansız."

Başımı salladım. Gerçekleri öğrendiğimden beri, bir mesaj daha gelmemişti. Gün doğmak üzereydi ve Ekim'e ulaşmamız için hiçbir yol görünmüyordu. Çaresizce hem bir mesaj gelmesini bekliyor hem de düşünüyorduk bizse. Her şeyi bildiğimi zannederken geçmişe dair birçok şeyden yoksun olduğumu fark etmek canımı yakıyordu.

Ilgım Atakan'ı öldürdü.

Hayatımın son sekiz senesi bu cümleyle şekillenmişti. Ilgım, benim karım, dostumu öldürmüştü ve bu ağır gerçek bizi yerlebir etmişti. Ilgım'ı suçlamış, ondan kaçmıştım. Onu bu hayatta bir başına bırakıp gitmiştim. Yıllar sonraysa benden sonra Ilgım'ın bebeğini de kaybettiğini öğrenmiştim. O, bizim bebeğimizi kaybetmişti. Şimdi bu olanları düşününce korkuyordum. O fotoğrafın da bir açıklaması olmasından, Ilgım'ın temize çıkmasından korkuyordum. Çünkü eğer bu olanlar bir kabus değil de gerçekse ben bu hayatta en çok ona haksızlık etmiş olacaktım. Atakan onu gerçekten zehirlediyse, Ilgım'ın yaptıklarından onu kim sorumlu tutabilirdi ki? Bir insanın kendini kaybetmesine sebep olacak kadar güçlü bir ilacı her gün onun damarlarına enjekte etmek, bir yandan da onu bir ölüm makinesi haline getirmek değil miydi zaten? Bu durumda kim bile isteye yapmış sayılırdı eylemlerini? Atakan'ın kendi yarattığı canavarın onu yok etmesi nasıl engellenirdi?

İki Sıfır Sonsuz EderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin