12 Mayıs 1974

840 106 25
                                    

Keyif alamadığın sürece yaşamanın ne anlamı vardır? Hayata küsmüşken, seni bağlayacak hiçbir şey kalmamışken bir insan neden yaşama tutunmak istesin ki? Son zamanlarda hissettiğim tek şey sadece acıydı. Bebeğimin acısı. Ona daha isim seçemeden, onu daha koklayamadan acısını yaşamak. Bugüne kadar yaptıklarım yüzünden belki bunu hak etmiştim ama o el kadar bebeğin ne günahı vardı?

Onun gidişi sadece karnımda değil, kalbimde de büyük bir boşluk yarattı. Onunla tanışmak için sabırsızlanırken, şimdi onun yokluğuyla sınanıyordum. Birkaç ay geçti ama kendimi toparlayamadım. Tüm gün hiç kalkmadan yatağımda yatmak istiyordum. Perdeler sıkı sıkı kapalıydı ve başucumda zayıf bir mum yanıyordu. Hüzünlü hüzünlü iç çektim.

Artık hiçbir şeye gücüm kalmamıştı. Kalkamıyor, yemek yiyemiyordum. Sirius ve Regulus ile uğraşmayı uzun zaman önce bırakmıştım. Onlar için iyi dilekte bulunmak dışında yapabilecek bir şeyim kalmamıştı. Hazır o iki keratının adını anmışken, onlara bebekten bahsetmemeye karar verdik. Nasıl bir tepki verirlerdi bilmiyorum ama yok yere yaz tatillerini zehir etmelerini istemem.

Mayıs ayının on ikinci günü, Orion yanıma geldi. Bu çok önemliydi zira Orion bana yaklaşmaktan korkar olmuştu. Elini bacağımda gezdirip, "Walburga." dedi kısık bir sesle. Bana bu şekilde dokunması beni huzursuz etti çünkü bir süredir kendimle ilgilenmeye fırsat bulamadığım için istenmeyen tüylerim kendini rahatsız edici bir şekilde belli ediyordu.

Başımı kaldırmaya bile tenezzül etmeden "Ne istiyorsun?" diye sordum. Lafı ağzında gevelemeden "Erkek kardeşin burada." diye yanıtladı "Cygnus." Sanki bu mümkün değilmiş gibi kaşlarımı kaldırdım "O ne istiyor? Ben gidemeyeceğim, haber ver o gelsin buraya."

"Walburga... Cygnus sana çok önemli bir haber getirmiş." deyince olduğum yerde doğruldum "E haberini burada versin işte! İlle ben mi oraya gideceğim? Olayın büyüsü mü bozulur!" Engel olamadığım sert çıkışlar -özellikle de Orion'a karşı-benim genel mizacım olsa da bu dönemde daha sık görülmeye başlandı.

"Senin onun yanına gitmen gerekiyor çünkü seni alıp gitmeliymiş." Göz devirdim "Niye? Sürpriz parti saçmalığına falan mı giriştiniz?" Başını iki yana yavaşça sallayıp "Irma yani annen..." dedi ve biraz duraksadı "O birden bire- tam olarak bilmiyorum ben de, Cygnus detay vermedi... O ölmüş, Walburga."

Kulaklarıma inanmayı reddettim. Annem iyiydi, ona birkaç gün önce mektup göndermiştim ve sağlığı gayet yerindeydi. İnsanlar yok yere ölmezlerdi ya! Yataktan kalktım, donuk bakışlar ile banyoya geçtim. Orion peşimden geliyordu ama elimi kaldırarak ona durmasını ima ettim "Cygnus'u eve gönder, Kreacher'a da söyle bana giyecek bir şeyler çıkarsın... Sen de hazırlan."

Dediğimi yapmak için beni bıraktı. Bunu bu kadar çabuk yapacağını tahmin etmemiştim. Soyunup küvete girmeden önce kendime bir şarap şişesi aldım. Tüm bunlar artık ayık kafayla kaldırılabilir gibi değildi. Geceliğimi üzerimden çıkarmadan, elimde şişeyle doldurduğum küvete girdim "Ben bu kadarını hak etmedim? Sırada kim var? Regulus mu? Cygnus mu? BENİ AL ARTIK! SEVDİKLERİME DOKUNMA, ADİ TANRI YA DA HER NE BOKSAN!"

Alkolün verdiği rahatlama, gözyaşı dökmeme yardımcı oldu. Derken Kreacher da tepeme dikildi "Efendim..." Konuşmasına izin vermedim ki zaten konuşabilecek gibi görünmüyordu. Hemen kalkıp çıkardığı elbiseyi üzerime geçirdim ve Orion'u da alarak ailemin evine gittim.

Burası kalabalıktı. Annemi seven bu kadar kişi olduğunu görünce, onu aslında tanımadığımı fark ettim. Annem onu bildiğimden beri kendi halinde bir kadındı ve pek arkadaşını tanımamıştım. Blackler dışında Crabbe ailesinin büyük kısmı buradaydı. Ne de olsa annem genç bir kız iken Crabbe ailesinin bir üyesiydi.

Tanıdığım, tanımadığım tüm akrabalarımın yanından geçerek Cygnus'u buldum. Babamın yanındaydı ve yanında da Bellatrix ile çiçeği burnunda damadımız Rodolphus vardı. Neden en son bana haber verildiğini anlamamıştım ama sorgulamadım da. Cygnus ile birbirimize kucak dolusu sarıldığımızda, babam sırtımızı sıvazladı. Ailem beni ne kadar kızdırsalar da böyle durumlarda bana güç veriyorlardı.

Duygularımı bir nebze bastırmayı başarınca "Annem," dedim ama sesimin titremesine engel olamadım "o neden-" Gözlerim dolunca devam edemedim ama beni anlamışlardı. Babam bana ve Cygnus'a baktı "Üzüntüden... Alphard'ın haline çok üzülüyordu ve daha fazla dayanamadı. Bunu sakın ona söylemeyin. Suçlu hissetmesini ya da bu yüzden daha da kötüleşmesini istemiyorum."

"Ağabeyim nerede?" diye sordu Cygnus, ondan beklemediğim ciddi bir tavırla "Ben de onu görmek istiyorum." diyerek destekledim onu. Hepimiz acı içindeydik ve annemin kaybı şok edici olmuştu ama birinin Alphard'ın yanında durması gerekiyordu. Bellatrix soğukkanlılıkla "St.Mungo'da." diye yanıtladı. Babam iç çekti "Haberi karşılamakta güçlük çekti. Kötüleşince de hastaneye götürdüler."

"Alphard güçlüdür. İyileşecektir" dedi Orion. Konuşana kadar yanımda olduğunun bile farkında değildim. Elimdeki kadehi alıp, bir köşeye bıraktı "Yapma, Walburga. Lütfen dirençli ol." Elini belime atarak beni bahçeye çıkardı. Normalde temiz havanın iyi gelmesi gerekirken başım ağrımaya başladı ve güneş ışığı gözlerimi fazlasıyla rahatsız etti. A

Az ileride birinin "Yaşananlar felaket, canım." dediğini duyunca tüm dikkatimi oraya verdim çünkü bu konuşan uğursuz Melania Black idi. Karşısındaki de onun arkadaşlarından Hannah Yaxley idi "Walburga önce bebeğini kaybetti, şimdi de annesini. Ne derler, bilirsin. Ölüm bir aileye girdi mi kolay kolay çıkmaz. Üçler derler. Üç ölüm yani." Hannah Yaxley sigarasını yaktı "Doğrudur."

Kaşlarımı çatmış dik dik onlara bakarken Orion da beni içeri geri sokmaya çalıştı ama direndim ve Melania'yı dinlemeye devam ettim "Histerik bir kadın ama neticede torunlarımın annesi. Zarar görmesini tabii ki istemem ama biliyorsun, bazı şeyler de gün gibi ortada. Mesela kardeşinin bir iyi bir kötü durumu. Alphard'ı ufacık bir oğlan olduğu günlerden tanırım. Onun için üzgünüm."

Bir anda karşısına dikildim "Sen ne diyorsun, cadaloz karı!" Orion beni kolumdan tuttu "Walburga, sakin ol. Bak, bir sürü insanın içindeyiz." Silkinip ondan kurtuldum "Kes sesini, Orion!" parmağımı Melania'ya doğru kaldırdım "Bir daha kardeşim ya da ailemden biri hakkında saçma sapan konuştuğunu duyacak olursam-" Omuz silkti "Aa-a! Ne var canım, duyduklarımı arkadaşımla paylaşıyorum."

"Bir zahmet kardeşim hakkında çeneni açmayıver o halde!" Melania patlattığı gözleriyle bana baktı "Terbiyesizlik yapma, Walburga. Orion, sen de karına sahip çık. Sapıttı yine." Onu saçından tutup kendime doğru çektim ve birkaç kişinin çığlık attığını ve anında fısıldaşmaya başladıklarını işittim "Bana bak, Melania. Sana bugüne kadar az bile yaptım ama artık fazla oluyorsun. Zaten iki tutam saçın kalmış; o da elimde kalmadan ve daha fazla rezil olmadan kes sesini!"

Onu düşmeyeceği bir şekilde ittim ve Orion'a omuz atarak -ve ona peşimden gelmek gibi bir hata yapmaması için bağırarak- içeri geçtim. Böylesine basit bir olay sinirimi geçirememişti ama en azından bir nebze tatmin olmuştum. Annemin taziye gününde böyle bir olay çıkardığım için kendimi anneme saygısızlık etmiş gibi hissediyordum ama elimde olmayan sebeplerden ötürü kendime engel olamamıştım.

Born in Black | Walburga BlackHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin