23 Ağustos 1972

1K 118 95
                                    

Andromeda aileden ayrıldığından beri neredeyse iki ay geçmişti ve yeğenimden hiç haber alamaz olduk. Hatta bize nispet yapar gibi, çok mutluyum mektupları bile göndermiyordu. Cygnus belli etmemeye çalışsa da üzüldüğünü görebiliyordum. Asi kızını soyağacımızdan silme görevi, babası olarak onun görevi olmuştu ve büyüklerimizin baskısıyla, bunu hiç istemeden yapma durumunda kaldı.

Onunla bu olaylardan sonra fazla görüşme imkanım olmadı, evde ilgilenmem gereken iki canavarım vardı çünkü, ama duyduğum kadarıyla Cygnus, evlilik çağında oğulları olan arkadaşlarıyla bu sıralar pek samimiymiş. Narcissa'nın okulda henüz bir senesi daha vardı ama Bellatrix için birkaç uygun aday çıkmış bile. Lestrange, Goyle ve Rosier. Bellatrix'in hangi oğlana gönlünü kaptıracağını bilmiyordum ama üç aday da oldukça iyiydi.

Oğullarım evlilik çağına geldiğinde ben ne yapacağımı bilmiyordum ama şimdilik bunu düşünmek için çok erkendi. Sirius on iki yaşındaydı ve Regulus da daha üç gün önce on bir yaşına girmişti. Tam onların aslında ne kadar büyüdüklerini düşünüyordum ki Regulus misafir odasına girdi.

Bana kaçamak bir bakış attıktan sonra perdelerin altına, raflara ve hatta şöminenin içine baktı. Merakıma yenik düşerek "Ne arıyorsun?" diye sordum. Bana bakıp belli belirsiz tebessüm etti "Bir şey... Burada olmaması gereken bir şey." Şaşkınlıkla Kaşlarımı kaldırdın "Burada olmaması gereken bir şey mi? Sirius ile saklama oyunu gibi bir şey mi oynuyorsunuz?" Regulus dudak büktü "Sayılır... Neyse, sanırım burada değil." koşarak çıktı.

Kreacher bana bir fincan soğuk kahve getirince "Kreacher," dedim "Çocukların ne oynadığını biliyor musun? Hiç sesleri çıkmıyor ve bu sessizlik hoşuma gitmedi. Az önce Regulus bir şey aradığını söyleyip gitti." Kreacher düşündükten sonra "Kreacher bilmiyor, hanımım." dedi "Kreacher, efendi Sirius'un odasından cam parçaları süpürdü."

"Cam parçaları mı? Sargı bezi falan arıyor olabilirler mi?" Kreacher başını iki yana salladı "Kreacher, efendi Sirius'u gördü. Efendi Sirius yaralı değildi." Daha da meraklanarak ayağa kalktım. Üst kata çıkıp Sirius'a seslendiğimde, çocuk benim odamdan çıktı. Ciddi bir tavırla "Sirius!" diye bağırdım "Odamda ne işin vardı?"

"Bence anneme söylemelisin." dedi hemen arkamdaki Regulus, ağabeyine bakarak. Tekrar Sirius'a döndüm "Ne söyleyeceksin?" Sirius başını öne eğdi "Senin odandaydım çünkü Regulus ve ben, Joy'u arıyoruz." Joy kimdi bilmiyorum ama oğullarım hayali bir arkadaş edinmek için fazla büyüklerdi. "Joy mu? Joy da kim oluyor?" Sirius yüzünü ekşitti "Benim evcil tarantulam. Bu sabah kaçtı."

Evcil olduğu iddia edilen bir tarantulanın evde özgürce geziyor olmasının düşüncesi bile korkunçtu. Tüylerim diken diken olurken iç geçirdim "Sana o yaratığı akvaryum mudur artık neyi oluyorsa oradan çıkarmama şartıyla beslemene izin vermiştim." Sirius dudak büktü "Benim suçum değil. Akşam kaçmış ve bu sabah gördüm kaçtığını." Dün akşam mı? Bu şey saatlerdir evin içinde geziyordu "İnanamıyorum, Sirius! Yataklarımıza girebilirdi, yiyeceklerimizi bozabilirdi ki hatta yapmıştır belki."

Çıtlar bile çıkmadı ama Orion benim sesimi duyup gelmişti "Neden bağırıyorsun?" Şikayet edercesine Sirius'a işaret ettim "Sirius'un çok sevgili, kıllı örümceği kaçmış." Orion yüzünü ekşitti "Sakin olun, buluruz elbet." Gözlerimi belerttim "Ve bulunur bulunmaz onu hayvan dükkanına vereceksiniz." Sirius itiraz etmek için ağzını açmıştı ki "Sus!" diyerek üste çıktım "O şeyi evimde daha fazla görmek istemiyorum. Sen ona sahip çıkamazsan, gitmek zorunda."

"Walburga," dedi Orion, olaya el atmak istercesine "çocuklar o tarantulayı çok seviyorlar. Bırak da ona bakmaya devam etsinler... Onlara bir şans daha ver. Tekrar kaçırırlarsa, o zaman at gitsin." İç geçirdim "O pis yaratık şu an evin içinde geziyor. Ben buna tahammül edemem." Orion güldü "Sanki iksir dersinde hiç örümcek kullanmadın." Sesimi yükselttim "Benim kullandıklarımın acayip, kıllı bacakları yoktu ve ölülerdi. Son sözüm bu: O yaratığı bulduğunuz gibi alıp hayvan dükkanına götüreceksiniz!"

Çocuklar yüzleri düşmüş bir halde tarantulayı aramaya devam ederken, aşağı indim. Kreacher elinde büyük bir çiçek ve zarflarla misafir odasına giriyordu. Onu takip edip masanın başına geçtim. Orion da içeri girince, Kreacher çiçeği önüme doğru uzattı, Orion'a iki zarf verdi ve "Hanımım," dedi "efendi Regulus'un mektubu geldi. O beklediği mektup... Bir de efendi Sirius'un yeni kitap listesi." Mutlulukla gülümserken "Sirius'un mektubu şimdilik burada kalsın. Regulus'unkini de odasında görebileceği bir yere koy." dedim. Regulus'un bekleyişi artık son bulmuştu çünkü Hogwarts kabul mektubu Kreacher'ın parmakları arasında duruyordu.

Kreacher mektubu Regulus'un gözünün önünde olacak bir yere koymak için odadan çıkınca ben de çiçeğime baktım. Mavi taç yaprakları olan hoş bir çiçekti ve gönderen kişi annemdi. Bir süre annemin bana neden çiçek gönderdiğini anlamaya çalıştım. Doğum günüm değildi, Sirius'un da doğum günü değildi ve Regulus'un doğum günü üç gün önceydi. Onun için zaten kutlamaya katılmıştı. Pes ederek not kartını okudum:

"Evlilik yıl dönümün kutlu olsun!"

Gerçekten bunun için uğraştığına inanamıyordum. Orion ve benim evliliğim saçmalıktan öte bir şey değildi. Öleceğimizi bilmesek birbirimize beş dakika daha tahammül edemezdik. Ayrıca, onunla kaç yıldır evli olduğumu hatırlamıyorum, tarihi bile unutmuştum, ama annem bunca zaman bugünü kutlamaya gerek duymamıştı ve şimdi neden durduk yere canımı sıkıyordu anlamamıştım. Daha fazla torun istiyorsa, Alphard'ta şansını denemesi gerekiyordu, bende değil.

"Ne oldu?" diye sordu Orion, bir anlığına mektuplarından başını kaldırmış bana bakmıştı "Yüzün kıpkırmızı oldu. Sinirli misin?" Olduğum yerden kalkıp annemin notunu Orion'a verdim "Annem çiçekle bunu göndermiş." Misafir odasının çıkışına doğru yönelirken "Sanki ortada bir evlilik varmış gibi." demeden edemedim ve odadan ayrıldım. Yıllarca kendim de dahil o kadar çok insanı suçlamıştım ama artık suçlayacak kimseyi bulamıyordum. 

Hızlı hızlı yukarı çıkarak çocukları buldum "Neydi o şeyin adı?" Sirius'un omuzları düşmüştü "Joy ama bir önemi var mı? Zaten gidecek." Regulus ile göz göze gelince ona göz kırptım "Bilmem... belki onun daha fazla kalmasına izin verebilirim." Sirius hızla bana döndü "Ciddi misin?" Başımla onayladım "Onu bir daha kaybetmeyeceğinize söz verirseniz onunla yaşamayı öğrenebilirim." Babalarıyla yaşamayı öğrenmiştim, sanırım bir örümcek bana Orion kadar zarar veremezdi.

İkisi aynı anda "Söz veriyorum." diye bağırdılar. Küçük kafalarını okşadım, yumuşacık yanaklarını sıktım "Şimdi aramaya biraz ara verin de gidip Kreacher'dan size soğuk bir şeyler hazırlamasını isteyin... Regulus, sen de üzerini değiştir lütfen. Nereye girdiysen artık, üstün başın hep toz toprak olmuş." Aslında Joy'a olan duygularım değişmemişti ve gitmesini istiyordum ama Regulus'un mektup heyecanına çomak sokarsam, kendime çok kızardım.

Regulus odasına geçmeden önce "Kreacher'a çilekli milkshake istediğimi söyle." dedi Sirius'a. O odasına geçerken ben de kapıda bekledim. Çok değil, en fazla on saniye sonra Regulus çığlık atarak odasından çıktı "Geldi! Anne, geldi! Hogwarts mektubum geldi!" Zıplarken benim boyuma ulaşıyordu "Bak! Bak, geldi!" Şapşal hareketleri beni güldürdü "Sana senin de sıran gelecek demiştim. Anneler yalan söylemez." 

Bana sarılıp aşağı koştu. Onların büyüdüğünü görmek hem mutlu ediyor, hem üzüyor, hem de korkutuyordu. Gelecek için meraklı ve çok heyecanlıydım. İkisinin de büyüyüp, isimleri saygıyla anılan büyücüler olduğunu görmek istiyordum.

Born in Black | Walburga BlackWhere stories live. Discover now