"Kız olduğunu nereden çıkardın? Belki erkek bir arkadaşıma yardım ediyorumdur."

"Şimdiye dek herhangi bir erkekten bahsederken gözlerini hiç kaçırmıyordun da ondan. Yürü hadi."

Başımı salladım. İnkarlarla vakit kaybedemezdim. Dün yeterince zamanımız gitmişti. Sabaha doğru eve geldiğimdeyse bizimkilere içkiyi almaya giderken şişenin kırılıp elimi kestiğini, bu nedenle de eczane aramaya gittiğimi söylemiştim. Dostlarıma yalan söylemek elbette hoş değildi ama onları bu belaya bulaştıramazdım. Tabi Atakan mesleği gereği bu işin dışında kalmıştı, ona gerçekten de ihtiyacım vardı. Dün bir sinir krizi halinde olan Ilgım, bıçakladığı adamın yanında kalmıştı. Onunla dünkü mevzu hakkında hiç konuşmamıştık henüz. Neden adamı bıçakladığını, doğrusu onu tanıyıp tanımadığını bile bilmiyordum.

Öyle ya, sorsam bile Ilgım beni cevapsız bırakmaktan asla gocunmazdı.

Atakan ile on dakika kadar yürüyüp evin önüne geldiğimizde etrafta bir iki kişi vardı. Kapıyı çaldığımda çok sürmeden kapı açıldı ve Ilgım'ın soğuk yüzü karşımızda belirdi. Teni bir ölününki kadar beyazdı. Gözleri birkaç saniye bende oyalandıktan sonra Atakan'ı fark ettiğinde bir müddet durdu. Doğrudan arkadaşımın yüzüne bakmasından onun kim olduğunu söylememi beklediğini anlamıştım. "Atakan," dedim onu tanıtarak. "Ev arkadaşım."

"Ilgım." dedi tepkisizce. Uykusuz duruyordu. Geçmemiz için kapıdan çekildi. Atakan önden girerken duyduğum inleme sesiyle adamın durumunun iyice ağırlaştığını düşündüm. Atakan odaya girip adamı gördüğünde hiçbir şey söylemeden yanına gitti ve koltuğun kenarına çöktü.

O, adamın yarasını kontrol ederken göz ucuyla Ilgım'a baktım. "İyi misin?"

Kollarını göğsünde birleştirip "Bilmiyorum," dedi. Derin bir nefes aldı. "Bir günde on yıl yaşlanmış gibi hissediyorum."

Dudaklarımı aralayıp ona bir şeyler söylemek, onu teselli etmek istesem de ağzımdan bir kelime bile çıkmadı. Ilgım ise durgunca Atakan'ı izlemeye koyulmuştu. Atakan bize döndü. "Adamın durumu şimdilik iyi gibi. Bıçak karın boşluğuna denk geldiği için yalnızca biraz kan kaybetmiş," Gözleri ikimizin yüzünde gezindi. "Tabi bu kötüleşmeyeceğinin garantisini vermez. Onu hayatta tutmaya çalışırım ama bu konuda pek tıbbi bilgim yok henüz. Bu yüzden hiçbir şeyin garantisini veremem."

"Denemekten başka şansımız yok,"dedim. Atakan, gelirken eczaneden aldığımız birkaç ıvır zıvırı yanına bıraktığı poşetten aldı. Ilgım ve beni postaladığında ikimiz de o evde kalmak yerine dışarı çıktık. O, kapı eşiğine oturdu.

Yanına çöktüğümde yüzüme bakmadan "Neden?" diye mırıldandı. Ettiği tek kelime kafamı karıştırmıştı. Nedendi sahi? Bir sürü nedeni cevaplamaya ihtiyacım vardı belki bu soruyla. Neden buradaydım, neden onun yanındaydım, neden normal şartlar altında vermem gereken tepkileri veremiyordum, neden kafam bu kadar allak bullak olmuştu?..

"Bilmiyorum," diyerek dizlerimi kendime çektim ve ellerimi de bacaklarımın etrafına sardım. Bu cevap hem ona hem de kendimeydi. Birine iyilik yapmak için mi buradaydım? Fakat bu nasıl bir iyilik sayılırdı ki? Ilgım, birini bıçaklamıştı ve ben ona ortak olmuştum. Bu olsa olsa suç olurdu. "Aptalca bir nedenim bile yok. O anki bir hissiyat, bir umut."

Kafasını yavaşça bana çevirdi. "Neyin umudu?"

O da benim gibi bir pozisyon aldı. "Geçerli bir nedeninin olmasının umudu."

"Benim adıma mı ümit ettin?" dedi şaşkınca. "Ben bile kendime dair umut beslemezken hem de." Kaşlarını kaldırdı. "Nesin sen, bir aptal mı yoksa bir kurnaz mı?"

İki Sıfır Sonsuz EderWhere stories live. Discover now