Fısıltıyla çıkan sesini duyduğumda, bir damla daha yaş akıttığına şahit oldum.
"Özür dilerim."

Bir eli başımın arkasına gitti, beni göğsüne bastırırken hiçbir tepki vermiyordum. Saçlarımın arasına dudaklarını bastırıp derin bir nefes alarak öptü. Tekrar kulağıma aynı şeyi fısıldadı.
"Özür dilerim."

Bir saniye bile beklemeden eğilip ellerimi çözmeye başladı. Kısık sesle bir şeyler anlatıyordu.
"Asran buraya geliyor, hatta belki de gelmiştir. Onunla birlikte gideceksiniz, ben her şeyi halledeceğim."

Ellerimi çözdükten sonra ayaklarımı bağlayan ipin düğümlerini de çarçabuk çözdü. Sonra ayağa kalktı, ben hala öylece oturuyordum. Kollarımdan tutup beni yukarı doğru çekince dikilmiştim, o an irkilip kollarımı hızlıca geri çektim. Elleri boşlukta kaldı.

Bu tepkime şaşırdığını gördüm yüzünde fakat bu ifade uzun sürmedi, acelesi vardı. Bu durumun üzerinde fazla durmadı ancak tekrar bana dokunmadı da.
"Gel Vera. Takip et."

Arkasını dönüp birkaç adım attı, peşinden gitmediğimi anlayınca duraksayıp bana baktı, kuşkuyla baştan aşağı süzdü.
"İyi değilsin."
Başını iki yana sallayıp dediği şeyi onayladı, sonra bana doğru bir adım atmaya yeltendi.

"Yaklaşma!"

Ellerimi, onu durduracakmış gibi kaldırmıştım. Olduğu yerde durdu.

"Vera..."
Yeniden adımını kaldırdığında bu kez hızlıca geri doğru gitmiştim.

"Uzak dur benden!"

Omuzları iki yanına çökerken, yüzündeki ifade kırıklık mıydı? Bilmiyordum, onu tanıyamıyordum.

"Buradan hemen çıkman lazım." dedi titrediğini farkettiğim sesiyle.

Başımı hızlıca iki yana salladım.
"Asran'ı istiyorum. Bana doğruyu ancak o söyler."

Bir an, göz göze geldik. Bundan o kadar rahatsız olmuştum ki irkilerek başımı çevirdim. Ona bakmazken, telefonunu çıkardığını farkedebiliyordum. Yaptıklarımı veya söylediklerimi sorgulamıyordu, darılmış gibi bir hali vardı. Telefonu kulağına götürdü.

"Sorgu odasına gel."

Telefonu tuttuğu eli yanına düşerken, onunla aynı odada durmaya bile tahammülüm olmadığını hissediyordum. Sonsuza kadar uzaklaşmak istiyordum ondan, sonsuza kadar.

Bakışlarını yüzümde hissettim, gözlerimi yere dikmiştim ve asla ona bakmayacaktım.

"Özür dilerim."
Sesi taşıdığı kırıklığa rağmen güçlü çıkmıştı, isyan eder gibi.
"Vera, sen olduğunu bilmeme imkan yoktu. Seni deli gibi özlemişken-"

"Dinlemek istemiyorum!"
Haykırırcasına söylediğim cümle odada birkaç kez yankılandı. Onu görmek, duymak istemiyordum.

Cevap vermesine vakit kalmadan kapının gürültülü açılma sesiyle ürperdim. Dışarıdan içeri giren beyaz ışık, kapıyı açan adamın yosun yeşili gözlerini görünür kılıyordu.

Hemen beni buldu bakışları. Onu gördüğümde, yabancı bir ülkede tanıdık birini görmüş gibi hissettim. Sıcak yaşlar hızla yüzümü ıslatmaya başladı, içimde hüngür hüngür ağlama isteği yükselmişti.

Bana doğru ilerlemeye başladı, ben de hızlıca ona giderek aradaki mesafeyi çabucak kapatmak istedim. Saniyeler içinde karşı karşıyaydık.

O, bir şey yapmak istiyor fakat kendini tutuyor gibiydi. Bense hiçbir şey düşünmeden ellerimi ceketinin üzerinden güçsüzce beline sardım, yüzümü göğsüne kapattım.
"Kurtar beni." dedim boğukça.
"Beni yalnızca sen kurtarırsın."

Cesaret Madalyonu: KOVANWhere stories live. Discover now