7. Bölüm "Kol Düğmeleri"

En başından başla
                                    

"Eylül?" diye sesleniyor Hazal Hanım çok geçmeden.

Gözlerimde yıkılmış hayallerimin enkaz manzarası, başımı kaldırıyorum. Eşyalarımı toplayıp seansımız için adımlarımı atıyorum yıllar öncesinden birinin bana tavsiyesini dinlermiş gibi...

"Ben kendime kahve alıp geliyorum, Eylül, sen odaya geçebilirsin." diyor Hazal Hanım. "İster misin?"

Uykusuzluk midemi kemiriyor artık, iş yerinde bayılmamak için içtiğim kupalarca kahveleri hatırlayınca teklife bile tahammül edemeyecek duruma geliyorum.

"Teşekkürler." diyorum. "Almayayım."

Her zamanki yerime oturup Hazal Hanımın gelmesini bekliyorum. Ofisini inceliyorum ağır ağır. Duvarda asılı olan uzmanlık diplomasından tuğlamsı psikiyatri kitaplarına, masada kapalı şekilde duran not defterlerinin simetrisinden askılıktaki ince yağmurluğun duruşuna kadar her şey güven veriyor bana. İnsanları birer sosyal deney misali izleyip analizlerini yapma huyumdan vazgeçemiyorum. Hazal Hanımın iş dışındaki hayatını hayal ederken buluyorum kendimi. Acaba hastalarının anlattıklarını bu odada bırakabiliyor mudur?

"Beni merak etmeye başlaman güzel, Eylül." diyor Hazal Hanım. Üzerinde hâlâ dumanı tüten kahvesiyle fincanı aramızdaki sehpaya bırakıp yerini alıyor. "Güvenmenin ilk adımını atmışsın demektir bu."

"Nereden anladınız?"

Gülümsüyor. Gözlerinin etrafında zamanın hediye ettiği çizgiler belli ediyor kendini. "Her hastam mutlaka zamanı geldiğinde önce ofisimi inceler uzun uzun, sonra şu an sendeki parıltı gibi merakla beni izler ve hemen ardından ilk soru gelir."

Fincanı eline alıp bir yudum alırken bakışları buyur ediyor sorumu sormam için.

"Onlarca hasta her gün bambaşka hikâyelerle geliyor karşınıza. Merak ettiğim kendi özel hayatınızla nasıl paralel götürebildiğiniz, ofisinizin kapısını çektiğinizde konuşulan her şeyi burada bırakabiliyor musunuz?"

Sorumdan utansam da Hazal Hanım bir cevapla kutsuyor merakımı.

"Hep de ilk bu soruluyor." diyor. Kahve fincanını tekrar sehpaya koyduktan sonra tüm dikkatiyle cevaplıyor. "Bu meslekte yirminci yılımı doldurmama haftalar kaldı, sevgili Eylül. Profesyonel deformasyon, diyoruz biz. Artık alışıyorsun bunca zamandan sonra. Ama alıştık diye hastalarımızla kurduğumuz empatinin zayıfladığını düşünme sakın... Benim demek istediğim; belli bir süre psikiyatr olarak çalıştıktan sonra artık hastalarının hikâyelerinin senin üzerinde bıraktığı etkiyi uykusuz gecelerde onlara üzülerek harcamak yerine o enerjiyi hastama en iyi nasıl yardımcı olabilirim, diye telaşlanarak geçiriyorsun."

Cevap tatmin edince başımı sallıyorum cevabı için teşekkür eder gibi.

"Evet," diyor not defterini masasına uzanıp alırken. "Sana gelelim biz..."

İlkokulda aşı sırasına giren çocuklar gibi geriliyorum.

"Seni çok daha iyi gördüm, Eylül."

Hemşire iğne yerine şeker çıkarmış gibi şaşırıyorum bir an.

"Önerimi dinlemişsin," diye kucağımdaki not defterini gösteriyor. "Anlatmak istiyorsun artık, çok güzel."

"Hak etmesem de iyileşmeye ihtiyacım var." diyorum. Kelimelerim kulağımdan akınca varlığından habersiz olduğum düşüncem şaşırtıyor beni. "O yüzden anlatmak istiyorum artık. Kabullendim."

Hazal Hanım cümlesine başlamadan uzunca bir süre bana bakıyor.

"Neden hak etmediğini sorabilir miyim?"

"Bu duvarlar," diyorum daha ilk günden yüreğimi sıkıştıran çekinceyi dile getirip. "Bu duvarlar kim bilir neler duydu, ne depremler, ne felaketler, ne ölümcül hastalıklar... Benimkisi çok basit kalıyor. "

"Bütün ayrılıklar insanı yıpratır, Eylül. Kaybın yasını tutarız çünkü biz, kayıpların nasıl, niye, nerede olduğunun önemi ikinci plânda kalır."

Yarı yolda kalmış gibi çaresizlikle doluyor tüm bedenim.

"Sorularının cevapları bende değil, Eylül."

Umutlarım budanan bir ağacın dalları gibi yere düşüyor.

"Ama..." diyor Hazal Hanım sonra. Tek bir bağlaç tekrar toparlıyor beni. Bantla yapıştırılmış bir vazo umutsuzluğuyla bakıyorum ona. "Ama defterine yeni hayatından cümleler kurmana yardım edeceğim. Taze umutlarını işleyeceksin oraya, bilmem, belki istersen bir yapılacaklar listesi bile oluştururuz. Sadece senin hayallerinden oluşan... Listene attığın her bir tikin iyileştirdiğini göreceksin."

Uzun zamandır ilk defa umudun sesini duyuyorum içimdeki koyu sessizlikte.

Belki... diye tekrar ediyorum içimden.

Ne kadar da ucu açık bir kelime... Uçsuz bucaksız bir ihtimaller okyanusu... Kıyıda ayağımla suyu yoklamıyorum artık, yüzmek için kulaçlarımı atmaya hazırım.

Not: Dünkü sınavımın öncesindeki geçirdiğim panik anımdaki online şefkatlerinden ötürü doğum günü ablası @MerveErgur 'a, resmi hayranı olduğum @genege 'ye, kaynanam @zencefilkizili 'na, kardeşim @bikahve_bifilm 'e sesleniyorum. Birtanesiniz.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin