19. Bölüm "Bir Kara Sevda - Part 2"

2.1K 234 18
                                    

İki buçuk ay önce... İstanbul...

    Sonumuzun yaklaştığını hissediyorum.

    Yazgımız buraya kadarmış.

    Acemi kalbim çığlık çığlığa inkâr ediyor bu yadsınamaz gerçeği, ruhumu küle çevirebilecek bir yangınla tehdit ediyor. Mantığımın makul düşünceleri bile biçare, soğukkanlılığını kaybetmiş... Facianın beklentisi beni benden alıyor, hain bir belirsizlik çelme takınca, huzursuzluk batağına düşüyorum.

    Kıvranıyorum, sürünüyorum,mahvoluyorum.

    Yalnızlığa alışmak, yanarak ölmek gibi biraz... Ruhundaki tüm hisler kül olana egemenliğini sürdürüyor bu sancılar. 

    Aşkın son kullanma tarihi olduğuna dair tüm iddiaları doğru kabul eden Bora da, artık uzatmaları oynadığımızın farkında... Bu yorucu maçın bitmesini dilediğini ilgisizliğinden anlayabiliyorum. Önceleri aramızdaki mesafelere bir an olsun katlanamıyormuşçasına koşa koşa gelirken, şimdi adımları bile bıkmış gibi... Bir çaresizlik ruhunu kelepçelemiş de çürüyormuş gibi... Kemanına günlerdir el sürmüyor, ikimize artık boş ve suni muhabbetleri dahi değil, mezarlardan esinlenmiş günler süren bir sessizlikle mühürlenmiş bir soğukluğu layık görüyor.

    Ne kadar büyümüş olsak da, Bora söz konusu olduğunda içimdeki çocuk asla susmuyor. Deliler gibi çırpınıyorum. Acınası, gülünç, aciz bir hâlde olsam da, gururumdan ödünler vererek peşinde divane gibi dolaşmaktan asla vazgeçmiyorum. Sevgi fukaralığından başka bir şey değil bu, resmen soytarılık...

    Şu an elimdeki telefona bakarken bile gururumu ayaklar altına alma konusunda hiçbir tereddütüm yok. Onunla beraber bir öğle yemeği yiyebilmek için günlerdir fazla mesai yapıp bugünkü öğle arama bir saat daha eklemiş, baş başa sakin bir yemeğin huzursuzca kıvrandığımız akşamlarımıza ilaç gibi gelebileceğini düşünmüştüm. Belki üstümüzdeki ölü havasını silker, neden böyle oldukları ve nasıl düzelebilirizleri tekrar sıralardık.

    Öğle yemeği teklifime, "Sanmıyorum, Eylül. İşler çok yoğun, çıkamayacağım bugün herhalde." diye cevap yazmıştı Bora.

    Hevesim kursağımda kalsa da, aklıma esen hoş bir fikir beni gülümsetmeyi başarıyor. Sevdiği yiyecekleri alıp ona götürdüğümü ve vereceği tepkiyi hayal ettikçe üzerimdeki hüznü atıp hemen yola koyuluyorum. Daha önce iş yerine hiç gitmemiştim, Bora'nın tercih ettiği restoranlar bana daha yakın olduğundan bu zamana kadar hep o gelmişti.

    Üstünkörü tarif ettiği plazaya zorlanmadan ulaşıyorum, güvenliğe kimliğimi bıraktıktan sonra Bora'nın çalıştığı ofisin bulunduğu kata çıkıyorum. Öğle arası olduğu için kattaki danışmada kimseyi bulamayınca, keyfime göre hareket ediyorum. Bora'nın bu küçük sayılabilecek ofiste elbet bulabileceğime güvenerek, nereye çıkacağını bilmediğim bir koridora dalıyorum. Ayakkabılarımın koridorda bıraktığı ses yankılanarak bana dönerken ofisin fazla sessiz olması, beni rahatsız ediyor. Tetikte dolaşırken hemen arkamdan birisi konuşmaya başladığında hem korkarak sıçrıyor hem rahatlıyorum.

    "Kime bakmıştınız?" diye soruyor muhtemelen 40'lı yaşlarında olan bir adam.

    "Merhaba," diyorum adamın merakla çattığı kaşları karşısında geriliyorum. "Ben Bora'yı arıyordum da... Bora Çetiner. Odası ne taraftaydı acaba?

    "Bora öğle arasında." diyor bana.

    Cevabı benimseyemeyince, tekrar sorasım geliyor.

    "Burada değil mi?"

    "Hayır, erken çıktı öğle arasına hatta. Birazdan gelir ama."

    Yalan...

    "Peki, teşekkürler." diye mırıldanıyorum geldiğim yolu tekrar izlemeden önce.


Not: Geceye devamını yetiştireceğim umarım.

Efsanevi (Efsanevi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin